Alerjiler
Artirit
Beyinde pıhtılaşma
Sırt ağrıları
Bel ağrıları
Denge problemi
Kemik problemleri
Gözler
Kanser
Kronik yorgunluk
Soğuk algınlığı
Şeker
Depresyon
Baş ağrısı
İşitme zorluğu
Kalp hastalıkları
HIV
Yaralanmalar
Böbrek hastalıkları
Lupus
Migren
MS
Sinir hastalıkları
Östeoporos
Her türlü ağrı
Felç
Parkinson
Doğum sancıları
Prostate
Dolaşım bozukluğu
Vertigo
--------
Hayvanlara ve bitkilere de uygulanabilir
08 Aralık 2011
Tümör 3 dakikada yok oluyor!
NEW YORK TIMES En çok satan yazarı GREGG BRADEN bilimle sipirütüelliği birleştirmeyi amaç edinmiş bir misyoner.
Gregg Braden kanser olan bir kadının Çigong uygulayıcıları tarafından 3 dakika içinde duyguların diliyle nasıl iyileştirildiğini video yardımıyla bizlere aktarıyor.
Videoda mesanesinde 7 cm tümör olan ve kanser teşhisi konulan bir kadın var. Doktorlar yapılacak bir şey olmadığını söyleyerek kadını gönderiyorlar. Kadın umudunu yitirmeyip Çin'e gidiyor ve ilaçsız hastane denilen tedavi merkezinde Çigong uygulayıcılarını buluyor.
Bu 3 Çigong Uygulayıcısı kalplerinde en doğru hissleri hissetmek üzere yetiştirilmişler. Dolayısıyla kalplerinde öyle bir duygu ve his yaratıyorlar ki, kadının zaten ve çoktan iyileşmiş olduğu hissini yaşıyorlar. Ultrasona bağlanan kadının mesanesi 2ye bölünmüş ekrana yansıtılıyor. Ekranın yarısında tedaviden önceki statik hali, diğer yarısında da gerçek zamanlı hali izleniyor. Kadın narkozda değil, herşeyin farkında ve ayık durumda.
Uygulayıcılar kadının zaten iyileşmiş olduğu hissine yoğunlaşarak bir takım kelimeler kullanarak (bunların tercümesi sen zaten iyileştin gibi bir anlama geliyor) kadına enerji yolluyorlar. Bu kelimelerin sihirli bir yanı yok, sadece bu kelimelere hissettikleri yoğun duyguları yüklüyorlar, her hangi başka bir kelime de olabilirdi bunlar. Gerçek zamanlı ekranda yer alan Tümör gitgide küçülüyor ve sonunda yok oluyor.
Etiketler:
çigong,
gregg braden,
ilaçsız hastane,
tümör
Çayın Rengi
Çay Çin'de kullanılan en önemli ve en kıymetli tedavi aracı. Çi kontrolünde çalışan tüm uzmanlar-akapunktur, uzak doğu dövüş sanatları, kaligrafi, çigong, taichi vb- her gün düzenli çay içmeye özen gösteriyor. Tabi bunun nedenleri var.
Çay nedir?
Çay derken bitkisel çaydan bahsetmiyorum, gerçek çay. Siyah yada yeşil. Hepsi aynı çaydan gelme: camelia sinensis. Çayın rengi, kokusu, tadı ve kalitesi çayın nasıl ve nerde yetiştiğine, toprağın kalitesine, yaprakların yaşına ve fermentasyonun derecesine göre değişiyor. Yeşil çay, daha çok haritanın uzak doğu kısmında kullanılan çay, en doğal ve fremente edilmemiş haliyle kullanılan çaydır. Tam fermente edilmiş hali çayın rengini siyaha dönüştürür ve bu şekliyle çay daha çok biz de dahi olmak üzere Earl Grey gibi markalar olarak Avrupa ve Amerika'da tercih edilir. Bir de Çin'in Oolong ağaçlarından elde edilen yarı fremente edilmiş çaylar vardır. Bunlar yeşil ile siyah arasında kalır. Aroma ve lezzet açısından daha fazla seçenek sunar. Çayın lezzetini değiştiren diğer faktörler ise pişirilme, demlenme, kavrulma, tütsülenme, preslenme, katlanma ve sarılma şekline göre değişir.
Kutsal ilaç çay
Çayın tatlımsı ve acımsı tadından dalak, mide, kalp ve ince bağırsaklar faydalanır. Yaprakların doğal yeşil rengi karaciğerle bağlantılıdır. Karaciğer bu sayede Çi'nin ahenk içerisinde vücutta dolaşmasını sağlar. Bu da Çigong uygulayıcıları için bulunmaz fırsattır. Yeşil çaylar daha çok serinletici, siyah çaylar ise ısıtıcı özelliğe sahiptir. Bu yüzden biri kışın diğeri yazın daha çok tercih edilir. Çay sıvı üretip susuzluğu durdurur, kalbi temizler, toksinleri atar, işemeyi kolaylaştırır, sindirime yardımcı olur, harareti keser ve ruhu yüceltir. En iyi çaylardan biri yağmur öncesi toplanan çaylardır. Bu çayların daha taze Çi içerdiğine ve vücudumuzdaki Çi'yi kuvvetlendirdiğine ve gözleri daha sağlıklı ve canlı yaptığına inanırlar.
Çin'de en çok içtiğim ve en popüler olan Pu Er çayı, daha önce bahsettiğim Oolong ağaçlarından yarı fermente edilerek hazırlanıyor ve Yunan bölgesinde yetişiyor. Tibet'te de çok içilen bir çay. Yumuşak, yosunumsu, tütünümsü, olgun bir tadı var. Tadları yazıyla anlatmanın ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Pu Er'in pek çok türü var. Çay dükkanlarına gittiğinizde doğrudan Pu Er diye bir marka bulamayabilirsiniz. Onun yerine Tuo Cha gibi Pu Er'den elde edilen markalara rastlayabilirsiniz. Pu Er zayıflama için de çok öenmli, çünkü sindirime çok katkısı var ve yağların yakılmasında önemli bir etken. Kolestrolü düşürdüğü de bilisel olarak ispatlanmış.
Çayın her türü damarlar için faydalı sayılır. Damarların duvarlarındaki kolsetrolü azaltır, pıhtılaşmayı önler, kanı inceltir ve kan dolaşımını düzenler. Japonlar yeşil çayda bulunan katetin maddesinin pıhtılaşmayı aspirin kadar etkili bir şekilde önlediğini gözlemlemişler. Yine 805 yaşlı arasında yapılan araştırmada düzenli çay tüketenlerin yarı yarıya kalp rahatsızlığından kurtuldukları görülmüş.
Çayın aynı zamanada kanser önleyici etkileri de göz ardı edilemez. Yapılan araştırmalarda düzenli yeşil çay içenlerin sigara içmelerine rağmen diğer içmeyenlere göre yemek borusu kanserine yakalanma risklerinde inanılmaz düşüşler yaşanmış. Yine düzenli yeşil çay tüketiminin yüzde 80in üzerinde mide kanserini, deri ve akciğer kanserini önlediği görülmüş. Japonya'da yapılan bir araştırmada sigara içtikleri halde düzenli yeşil çay tüketenlerin diğerlerine göre akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 45 düşüş yaşamış. Yeşil çayın yetiştiği bölgelerde kanserlerin yine daha az olduğu da başka bir gözlem. Katetin, çayın içinde yer alan çok önemli bir madde. Malesef fermentasyon ve kavrulma esnasında bütün faydalı katetin yok olup gidiyor. Bu yüzden bu önemli madde sadece yeşil çayda mevcut. Katetinin sağlıklı insanlarda da düzenli içildiğinde kanser önleyici etkisi saptanmış.
Çay aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bir başka özelliği de anti-bakteriyel olması. Çiğnenerek yada toz haliyle yaraların yada sinek yada arı ısırıklarının üzerine konulmasıyla iyileşme sağlanabiliyor. Yine düzenli çay içenlerin daha az ağız ve diş problemi oluyor.
Çayın antioksidan özelliği daha uzun ve sağlıklı yaşam için çok önemli. Bu özellik bizi taze ve genç tutar, zira serbest radikallerin vücutta barınmasını engeller ve vücudumuz oksijen bakımından daha zengin olur.
Çayın içilen miktarı az dahi olsa besin değeri çok yüksek. Yaprak olarak kullanılan çay toz olarak kullanılana göre daha besleyici. Yapraktaki protein değeri daha fazla. Yeşil çay C vitamini açısından çok zengin. Fermentasyon esnasında siyah çay bu özelliğini kaybediyor.
Kafein
Kahvedeki kafein sinirlerimizi artırır. Bazıları buna patlama yaşanması diyebilir. Savaşa hazırlanan askerlere bol bol kahve içirildiğini yada besinlerine kafein katıldığını biliyor musunuz? Her an saldırgan ve savaşa hazır olsunlar diye. Uzak doğuda ise tam tersini yaparlar. Askerler yeşil çay içer. Daha meditatif ve sakindirler ve farkındalıkları daha fazladır. Harekete itilmek yerine hareketin üstesinden gelirler. Siyah çayda da kafein bulunur. Bir fincan kahvede 100 miligram, bir fincan siyah çayda 50 miligram, bir fincan yeşil çayda ise 22 miligram kafein bulunur. Hatta bazı yeşil çay türlerinde yok denecek kadar azdır.
Yeşil çayın bir özelliği de yaprakların aynı gün içinde üzerine sıcak su koyarak 3 kez demlenebilmesi. Ancak çayın faydalarına rağmen günü geçmiş çaylardan uzak durmak gerek. Aynı çayı ertesi gün demleyerek içmek faydadan çok zarar getirir. Çayın iyileştirici etkiye sahip olması için taze olması gerekir. Kafeinli içecekler ilaçlarla birlikte alındığında sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Örneğin doğum kontrol hapları, ülser ilaçları, valium gibi ilaçlar, antidepresanlar... Hamile kadınlar, kalplerinde ritim bozukluğu olanlar ve uyku rahatsızlıkları olanlar kafeinden ve siyah çaydan uzak durmalıdırlar.
Kısaca nasıl çay yaparız
İyi çay yapmanın 3 yolu var: iyi çay, iyi su, uygun teknik.
Tozdan çok yaprak çay tercih edilmelidir. Yine çaydan bahsederken çay ile bitkisel çay arasındaki farkı unutmamak gerek. Bitkisel çaylar kurutularak elde edilir. Yeşil çay taze toplanmış yapraklardan yapılır.
Çay için en iyi su dağlardan gelen pınar yada nehir suyudur. Damacana sulardan hayır beklemeyin. Arıtma cihazınız varsa arıtılmış su kullanın. Çeşme suyunu ise soğuk tarafını 30 saniye akıttıktan sonra kullanabilirsiniz.
Çayınızı plastik yada aliminyum su ısıtıcılarda ısıtmayın. Her zaman paslanmaz çelik yada ateşe dayanıklı cam kullanın. Çinliler bizim gibi suyu tam olarak kaynatmıyor. Kaynak suyun besinleri öldürdüğüne inanıyor. En sağlıklı su sıcaklığını 70-75 derece olarak gösteriyorlar. Isınır ısınmaz suyu ateşten alıp yaprakların üzerine döküyorsunuz. Fazla kaynayan suyun yandığına ve Çi'nin yok olduğuna inanılır.
Tekniğe gelince. Seramak ve kapaklı bir kap kullanın. Dibine bir çay kaşığı yaprak koyun. Üzerine sıcak suyu ekleyip kabı doldurun. Yapraklar suyun üzerine çıkacaktır.
Yapraklar tekrar dibe çökünceye ve ardında hoş bir aroma kokusu bırakıncaya kadar bekleyin. Çayınız hazır! Çayınız bitince tekrar sıcak su ekleyebilirsiniz. İyi ve taze bir çayın üzerine tadını kaybetmeden 3 kez su ekleyip demleyebilirsiniz.
Batı usulü çaydanlık kullanıyorsanız, önce çaydanlığı sıcak su ile ısıtın. Her bir fincan su için bi çay kaşığı yaprak ekleyin. Sıcak suyu dökün ve 3-5 dakika demlemeye bırakın.
Gong-Fu çayı
İhtiyanız olan en önemli şey portakal büyüklüğünden daha büyük olmayan bir seramik çaydanlık. Bunun içine 1-2 bardak su alması yeterli. Seramik yapı, çayın tadını, sıcaklığını ve içindeki Çi'yi daha iyi koruyor.
Fincanları sıcak su ile çalkalayın, çaydanlığın üzerinden aşağı sıcak su dökerek temizleyin. Çaydanlığı yarıya kadar yaprakla doldurun. Çayı koymak için her zaman tercihen tahta kaşık kullanın, ellerinizi asla kullanmayın. Ellerinizden geçecek bedensel yağlar çayın tadını ve aromasını bozar. Çay yapraklarının sıcak suyu yiyince kabaracağını düşünüp zamanla en iyi miktarı göz kararı verceksiniz. Şimdi sıcak suyu içine dökün ve yaklaşık 10 saniye bekleyip bu suyu dışarı dökün. Evet yanlış duymadınız. Bu hem çayı temizlemek hem de istenmeyen bazı tadlardan arındırmak içindir. Bazı çayların tadları ağır, yosunsu veya hoş olmayan kokular içerebilir. Tekrar sıcak su ekleyin. Kapağı kapatın. Çaydanlığı tepsiye alın. Çaydanlığın tepesinden biraz daha sıcak su gezdirerek dükün. Tepside biriken sıcak su çaydanlığı da sıcak tutacaktır. 1-2 dakika çayınızı demlemeye bırakın. Asla karıştırmayın. Onun yerine elinize alıp çaydanlığa hafif dairer çizdirin. Artık servis yapabilirsiniz.
Kalan çay sürahinin içine dökülür. Misafirleriniz çaylarını yudumlarken çaydanlığa yine sıcak su ekleyin. Yine 1-2 dakika demleyin. İsteyene yine servis yapın.
Çinlilerin çay demleme ve içme sanatı Japonların seromonisel karmaşık çay sanatlarına göre daha sadedir. Bruce Lee'nin hocasının hayatını ve Çin'in Japonya tarafından işgalini anlatan IP Man adından bir film seyretmiştim. Orada IP Man bir Japon generaliyle ringe çıkmadan önce general tarafından çay seromonisine davet ediliyor. General çayın nasıl yapılması gerektiğinden tutun da nasıl servis yapılmasına ve nasıl içilmesine kadar bir dolu detay veriyor. IP Man ise, "iyi de çayın kendisi bunların hiçbirinden haberdar değil. Biz çayı sadece içeriz" diyor. Ve ekliyor: "Çayı koyduğun kap kırıldığında o kap artık kap değildir ama içindeki çay her zaman çaydır".
Hepinize afiyet olsun.
Çay nedir?
Çay derken bitkisel çaydan bahsetmiyorum, gerçek çay. Siyah yada yeşil. Hepsi aynı çaydan gelme: camelia sinensis. Çayın rengi, kokusu, tadı ve kalitesi çayın nasıl ve nerde yetiştiğine, toprağın kalitesine, yaprakların yaşına ve fermentasyonun derecesine göre değişiyor. Yeşil çay, daha çok haritanın uzak doğu kısmında kullanılan çay, en doğal ve fremente edilmemiş haliyle kullanılan çaydır. Tam fermente edilmiş hali çayın rengini siyaha dönüştürür ve bu şekliyle çay daha çok biz de dahi olmak üzere Earl Grey gibi markalar olarak Avrupa ve Amerika'da tercih edilir. Bir de Çin'in Oolong ağaçlarından elde edilen yarı fremente edilmiş çaylar vardır. Bunlar yeşil ile siyah arasında kalır. Aroma ve lezzet açısından daha fazla seçenek sunar. Çayın lezzetini değiştiren diğer faktörler ise pişirilme, demlenme, kavrulma, tütsülenme, preslenme, katlanma ve sarılma şekline göre değişir.
Kutsal ilaç çay
Çayın tatlımsı ve acımsı tadından dalak, mide, kalp ve ince bağırsaklar faydalanır. Yaprakların doğal yeşil rengi karaciğerle bağlantılıdır. Karaciğer bu sayede Çi'nin ahenk içerisinde vücutta dolaşmasını sağlar. Bu da Çigong uygulayıcıları için bulunmaz fırsattır. Yeşil çaylar daha çok serinletici, siyah çaylar ise ısıtıcı özelliğe sahiptir. Bu yüzden biri kışın diğeri yazın daha çok tercih edilir. Çay sıvı üretip susuzluğu durdurur, kalbi temizler, toksinleri atar, işemeyi kolaylaştırır, sindirime yardımcı olur, harareti keser ve ruhu yüceltir. En iyi çaylardan biri yağmur öncesi toplanan çaylardır. Bu çayların daha taze Çi içerdiğine ve vücudumuzdaki Çi'yi kuvvetlendirdiğine ve gözleri daha sağlıklı ve canlı yaptığına inanırlar.
Çin'de en çok içtiğim ve en popüler olan Pu Er çayı, daha önce bahsettiğim Oolong ağaçlarından yarı fermente edilerek hazırlanıyor ve Yunan bölgesinde yetişiyor. Tibet'te de çok içilen bir çay. Yumuşak, yosunumsu, tütünümsü, olgun bir tadı var. Tadları yazıyla anlatmanın ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Pu Er'in pek çok türü var. Çay dükkanlarına gittiğinizde doğrudan Pu Er diye bir marka bulamayabilirsiniz. Onun yerine Tuo Cha gibi Pu Er'den elde edilen markalara rastlayabilirsiniz. Pu Er zayıflama için de çok öenmli, çünkü sindirime çok katkısı var ve yağların yakılmasında önemli bir etken. Kolestrolü düşürdüğü de bilisel olarak ispatlanmış.
Çayın her türü damarlar için faydalı sayılır. Damarların duvarlarındaki kolsetrolü azaltır, pıhtılaşmayı önler, kanı inceltir ve kan dolaşımını düzenler. Japonlar yeşil çayda bulunan katetin maddesinin pıhtılaşmayı aspirin kadar etkili bir şekilde önlediğini gözlemlemişler. Yine 805 yaşlı arasında yapılan araştırmada düzenli çay tüketenlerin yarı yarıya kalp rahatsızlığından kurtuldukları görülmüş.
Çayın aynı zamanada kanser önleyici etkileri de göz ardı edilemez. Yapılan araştırmalarda düzenli yeşil çay içenlerin sigara içmelerine rağmen diğer içmeyenlere göre yemek borusu kanserine yakalanma risklerinde inanılmaz düşüşler yaşanmış. Yine düzenli yeşil çay tüketiminin yüzde 80in üzerinde mide kanserini, deri ve akciğer kanserini önlediği görülmüş. Japonya'da yapılan bir araştırmada sigara içtikleri halde düzenli yeşil çay tüketenlerin diğerlerine göre akciğer kanserine yakalanma riski yüzde 45 düşüş yaşamış. Yeşil çayın yetiştiği bölgelerde kanserlerin yine daha az olduğu da başka bir gözlem. Katetin, çayın içinde yer alan çok önemli bir madde. Malesef fermentasyon ve kavrulma esnasında bütün faydalı katetin yok olup gidiyor. Bu yüzden bu önemli madde sadece yeşil çayda mevcut. Katetinin sağlıklı insanlarda da düzenli içildiğinde kanser önleyici etkisi saptanmış.
Çay aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bir başka özelliği de anti-bakteriyel olması. Çiğnenerek yada toz haliyle yaraların yada sinek yada arı ısırıklarının üzerine konulmasıyla iyileşme sağlanabiliyor. Yine düzenli çay içenlerin daha az ağız ve diş problemi oluyor.
Çayın antioksidan özelliği daha uzun ve sağlıklı yaşam için çok önemli. Bu özellik bizi taze ve genç tutar, zira serbest radikallerin vücutta barınmasını engeller ve vücudumuz oksijen bakımından daha zengin olur.
Çayın içilen miktarı az dahi olsa besin değeri çok yüksek. Yaprak olarak kullanılan çay toz olarak kullanılana göre daha besleyici. Yapraktaki protein değeri daha fazla. Yeşil çay C vitamini açısından çok zengin. Fermentasyon esnasında siyah çay bu özelliğini kaybediyor.
Kafein
Kahvedeki kafein sinirlerimizi artırır. Bazıları buna patlama yaşanması diyebilir. Savaşa hazırlanan askerlere bol bol kahve içirildiğini yada besinlerine kafein katıldığını biliyor musunuz? Her an saldırgan ve savaşa hazır olsunlar diye. Uzak doğuda ise tam tersini yaparlar. Askerler yeşil çay içer. Daha meditatif ve sakindirler ve farkındalıkları daha fazladır. Harekete itilmek yerine hareketin üstesinden gelirler. Siyah çayda da kafein bulunur. Bir fincan kahvede 100 miligram, bir fincan siyah çayda 50 miligram, bir fincan yeşil çayda ise 22 miligram kafein bulunur. Hatta bazı yeşil çay türlerinde yok denecek kadar azdır.
Yeşil çayın bir özelliği de yaprakların aynı gün içinde üzerine sıcak su koyarak 3 kez demlenebilmesi. Ancak çayın faydalarına rağmen günü geçmiş çaylardan uzak durmak gerek. Aynı çayı ertesi gün demleyerek içmek faydadan çok zarar getirir. Çayın iyileştirici etkiye sahip olması için taze olması gerekir. Kafeinli içecekler ilaçlarla birlikte alındığında sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Örneğin doğum kontrol hapları, ülser ilaçları, valium gibi ilaçlar, antidepresanlar... Hamile kadınlar, kalplerinde ritim bozukluğu olanlar ve uyku rahatsızlıkları olanlar kafeinden ve siyah çaydan uzak durmalıdırlar.
Kısaca nasıl çay yaparız
İyi çay yapmanın 3 yolu var: iyi çay, iyi su, uygun teknik.
Tozdan çok yaprak çay tercih edilmelidir. Yine çaydan bahsederken çay ile bitkisel çay arasındaki farkı unutmamak gerek. Bitkisel çaylar kurutularak elde edilir. Yeşil çay taze toplanmış yapraklardan yapılır.
Çay için en iyi su dağlardan gelen pınar yada nehir suyudur. Damacana sulardan hayır beklemeyin. Arıtma cihazınız varsa arıtılmış su kullanın. Çeşme suyunu ise soğuk tarafını 30 saniye akıttıktan sonra kullanabilirsiniz.
Çayınızı plastik yada aliminyum su ısıtıcılarda ısıtmayın. Her zaman paslanmaz çelik yada ateşe dayanıklı cam kullanın. Çinliler bizim gibi suyu tam olarak kaynatmıyor. Kaynak suyun besinleri öldürdüğüne inanıyor. En sağlıklı su sıcaklığını 70-75 derece olarak gösteriyorlar. Isınır ısınmaz suyu ateşten alıp yaprakların üzerine döküyorsunuz. Fazla kaynayan suyun yandığına ve Çi'nin yok olduğuna inanılır.
Tekniğe gelince. Seramak ve kapaklı bir kap kullanın. Dibine bir çay kaşığı yaprak koyun. Üzerine sıcak suyu ekleyip kabı doldurun. Yapraklar suyun üzerine çıkacaktır.
Yapraklar tekrar dibe çökünceye ve ardında hoş bir aroma kokusu bırakıncaya kadar bekleyin. Çayınız hazır! Çayınız bitince tekrar sıcak su ekleyebilirsiniz. İyi ve taze bir çayın üzerine tadını kaybetmeden 3 kez su ekleyip demleyebilirsiniz.
Batı usulü çaydanlık kullanıyorsanız, önce çaydanlığı sıcak su ile ısıtın. Her bir fincan su için bi çay kaşığı yaprak ekleyin. Sıcak suyu dökün ve 3-5 dakika demlemeye bırakın.
Gong-Fu çayı
İhtiyanız olan en önemli şey portakal büyüklüğünden daha büyük olmayan bir seramik çaydanlık. Bunun içine 1-2 bardak su alması yeterli. Seramik yapı, çayın tadını, sıcaklığını ve içindeki Çi'yi daha iyi koruyor.
Fincanları sıcak su ile çalkalayın, çaydanlığın üzerinden aşağı sıcak su dökerek temizleyin. Çaydanlığı yarıya kadar yaprakla doldurun. Çayı koymak için her zaman tercihen tahta kaşık kullanın, ellerinizi asla kullanmayın. Ellerinizden geçecek bedensel yağlar çayın tadını ve aromasını bozar. Çay yapraklarının sıcak suyu yiyince kabaracağını düşünüp zamanla en iyi miktarı göz kararı verceksiniz. Şimdi sıcak suyu içine dökün ve yaklaşık 10 saniye bekleyip bu suyu dışarı dökün. Evet yanlış duymadınız. Bu hem çayı temizlemek hem de istenmeyen bazı tadlardan arındırmak içindir. Bazı çayların tadları ağır, yosunsu veya hoş olmayan kokular içerebilir. Tekrar sıcak su ekleyin. Kapağı kapatın. Çaydanlığı tepsiye alın. Çaydanlığın tepesinden biraz daha sıcak su gezdirerek dükün. Tepside biriken sıcak su çaydanlığı da sıcak tutacaktır. 1-2 dakika çayınızı demlemeye bırakın. Asla karıştırmayın. Onun yerine elinize alıp çaydanlığa hafif dairer çizdirin. Artık servis yapabilirsiniz.
Kalan çay sürahinin içine dökülür. Misafirleriniz çaylarını yudumlarken çaydanlığa yine sıcak su ekleyin. Yine 1-2 dakika demleyin. İsteyene yine servis yapın.
Çinlilerin çay demleme ve içme sanatı Japonların seromonisel karmaşık çay sanatlarına göre daha sadedir. Bruce Lee'nin hocasının hayatını ve Çin'in Japonya tarafından işgalini anlatan IP Man adından bir film seyretmiştim. Orada IP Man bir Japon generaliyle ringe çıkmadan önce general tarafından çay seromonisine davet ediliyor. General çayın nasıl yapılması gerektiğinden tutun da nasıl servis yapılmasına ve nasıl içilmesine kadar bir dolu detay veriyor. IP Man ise, "iyi de çayın kendisi bunların hiçbirinden haberdar değil. Biz çayı sadece içeriz" diyor. Ve ekliyor: "Çayı koyduğun kap kırıldığında o kap artık kap değildir ama içindeki çay her zaman çaydır".
Hepinize afiyet olsun.
Çigong ve Beslenme (Çigong Diyeti)
Diyet bizim insanımız tarafından kibrit kutusu büyüklüğünde peynir, 2 adet zeytin, 3 parmak ekmek yemeye mahkum ollmak gibi eziyetler silsilesi ve bir diğer adı da rejim olarak algılanan bir kavram olarak bilinse de, aslında “beslenme şekli” demektir.
Acı baharatlar ve tarçın sıcak sınıfına girer. Ateşli ve kanamalı hastaların bunları tüketmemesi yerinde olur. Soğukta rahat edemeyen ve sürekli üşüyen insanlara “soğuk bünyeli” insanlar derler. Bunların ılık besin tercih etmeleri gerekir. Sıcağa tahammülü olmayan insanlara da “sıcak bünyeli” derler ve onların da serin besin yemeleri gerekir.
Pek çok doğu tıbbı hekimi hastalıkların yeterince su içilmemesinden kaynaklandığına inanır. Peki su neden bu kadar önemli? Birincisi adı üstünde su. Kanı sulandırır. Besinleri çözer ve daha rahat sindirilmesini sağlar ve bu şekilde de hücrelere de daha hzılı şekilde ulaşır. Toksinlerin vücuttan atılmasına yardım eder. İkincisi yağlıdır. Sindirim, cinsellik ve hareket için gerekli yumuşaklığı sağlar. Üçüncüsü de vucut ısısını dengeler.
Çin’e ayak basmak zaten başlıbaşına diyeti uygulamanız demek. Yurdum insanının nasıl beslendiğini bilirsiniz. Çindeyken alışık olmadığım yeme kültürüne ve yemeklere sövsem de, döndüğümde insanımızın nasıl yemek yediğini görünce hem üzüldüm, hem de utandım. Size klasik bir kahvaltı gözlemimi aktarayım. Masada yok yok. Zeytinin yeşili, siyahı. Peynirin beyazı, kaşarı, loru, dili. Domates, salatalık, marul üçlüsü. Sahanda yumurta. Sucuk, salam ve sosis. Gözleme. Bal, reçel, kaymak, tereyağ. Portakal yada nar suyu. Demlik çay yada habire getir denilen bardak bardak siyah çay. Soğuk su. Ceviz, kuru üzüm, kayısı gibi çerezler. Bir ben yokum! Lakin ben de varımJ. Bir de bunların açık büfe olanları var, onlara hiç girmiyorum. Şimdi masada oturanlardan birine bakalım. Sayıyorum. Ekmeği yumurtaya banıyor, ağzına atıyor. Çatalla sucuktan alıyor, ağzına atıyor. Peynirden bir parça alıyor, yetmiyor farklı bir peynirden de bir parça alıyor, ağzına atıyor. Zeytin ağza, domates ağza, salatalık ağza. Meyve suyundan bir yudum, çaydan bir yudum. Bunların hepsini tek bir kerede ve peşpeşe yapıyorlar. Allahım nasıl insanlarız? Sanki biri pedallı çöp kovasına basmış içine habire çöp boşaltıyor. Akşamları da farklı değil. Çorba, üzerine birkaç çeşit yemek, pilav, salata, cacık, hemen üzerine bekletmeden meyve, tatlı ve siyah çay. Zavallı mide, zavallı kalın bağırsak ve diğerleri...
Solunum ve sindirim Çi’nin vücuttaki varlığı için önemli rol oynar. Bu yüzden hava ve besin Çigong için hayati önem taşır. Kısa nefesler vücudumuza daha az oksijen girmesine ve hücrelerin daha az enerjiyle dolmasına neden olur. Hele bir de hava kirli ise vücudumuz toksinlerle dolar ve yine yeteri kadar Çi’den nasibimizi alamayız. Doğru nefes tekniklerini inşallah özel olarak ileride işleyeceğiz
Çikong meditasyonu ve egzersizleri ile sindirim, özümseme ve dışarı atma işlemleri daha kolay yapılır. İçine ne koyacağınızı bilemiyorsanız sağlıklı bir sindirim sisteminden bahsedemeyiz. Çinliler arabaya koyduğumuz benzine “Qi Oil” der. Kaldı ki, besin benzinden, vücut ise makineden çok daha üstün sistemlerdir. Besin sadece vücuda giren bir yakıt değil, aynı zamanda onu yaratan ve iyileştiren enerjidir. Besin Çi’nin kaynağıdır ve tüm hücreler bununla beslenir.Mide ve dalak ayrılmaz bir ikilidir. Yin Yang dengesini kurarlar. Toprak elementine bağlıdırlar. Toprak 5 elementin ortasında yer alır. Metal (ciğerler) batısında, Su (böbrekler) kuzeyinde, Ağaç (karaciğer) doğusunda ve Ateş (kalp) güneyinde yer alır. Toprak, ana element olarak bütün vücuda enerji sağlar. Besinin kalitesi ve miktarı, birbiriyle aynı anda tüketilme unsuru, pişirilme şekli, yenme zamanları gibi faktörler besinlerin Çi’ye olan etkilerinde önemli birer rol oynar.
Yanlış beslenme yüzünden obeziteden kansere dek pek çok hastalık türemiştir. Doğru beslenme ise bunu tedavi edecek tek yöntemdir.
Doğu-Batı Yaklaşımı
Batı, insan vucuduna mekanik bir araç gibi yaklaşır. Besinler vücudu beslemekten ibaret ham maddelerdir. Vitaminler ve mineraller tamamlayıcı öğelerdir. Doğu tıbbı ise denge üzerine kuruludur. Lezzet, ısı ve besinlerdeki Çi vücudun sağlığında önemli rol oynar. “Vücut neye ihtiyacını olduğunu bilir”. Evet vücut bilebilir ama zihin? Marketlerimiz göz boyayan ama bir o kadar da zararlı ürünlerle dolu. Peki ama nasıl besleneceğiz?Taze, mevsimsel, yöresel ve doğal gıda tüketin
Başlığı açmaya çok da gerek yok sanırım. Besinleri taze tüketin, rafine edilmemiş ve işlenmemiş olsun. Köy yerinde tarladan yada bahçeden yenen domates ile market domatesi arasındaki farkı pek çoğumuz test etmiştir. Geleneksel Çigong Diyeti sanıldığı gibi vejeteryan değildir. Yine de besinlerin %80’ini vejeteryan ürünler (tahıl, meyve, sebze) ve %20’sini hayvansal gıdalar teşkil eder. Bulunduğunuz bölgeye ait yöresel ve mevsimsel besinler tüketin. Dondurulmuş, mevsimi olmayan ve ithal besinleri tüketmekten kaçının. Doğa sorun olan yerde inanın çözümünü de beraber sunar. Günümüzdeki sorun ise, artık hastalıklar da yöresel değil. Bavulumuzdan bile kıtalararası hastalık taşıyabiliyoruz. Yüksek enerjili besinler enerjisi yüksek tepelerde, temiz havada ve sakin düzlüklerde yetişir. Topraktaki Çi yüksek ise, orada yetişen besinlerin de iyileştirme gücü o kadar yüksek olur.Katkı maddeleri olan işlenmiş gıdalar yerine organik, katkısız, koruma maddeleri , kimyasallar veya anitibiyotik içermeyen, antibiyotikle beslenen kümes hayvanlarından elde edilmemiş, sentetik olmayan, mevsiminde kurallarına göre avlanmış, çiftlik yerine deniz ürünü olan besinleri tercih edin. Doğasında beslenemeyen, kendi otunu kendi bulup geviş getirerek yiyemeyen, onun yerine önüne hazır konmuş antibiyotik ve hormonlu yem ile biran önce kilo alması ve şişmanlaması hedeflenen hayvanların eti hem sağlıksız, hem de lezzetsiz olur. Doğasında beslenen hayvanların kümes hayvanlarına oranla protein oranı yağ oranına göre çok daha fazladır ve daha sağlıklıdır. Elbette daha da lezzetli. Çinlilere göre bütün hayvanlar, başta tavuklar olmak üzere, ayakları vasıtasıyla topraktan enerjiyi emerler. Hapsedilen kümes hayvanları ise Çi’den yoksun olur ve stres hormonları ile yüklüdürler. Bu hormonlar onları yiyen insanların da pskilojisini etkiler. Çinliler yine şöyle der: “ne yiyorsan, osundur”.
Yemeğin ısısıÇigongun en başta gelen prensiplerinden biri dengedir. Yemeği ılık yiyin, kendinizi serin tutun. Sıcak soğuk dengesini, yani Yin Yang’ı koruyun. Yemeklerin ısıtıcı (Yin) ve serinletici (Yang) etkisi vücuttaki Çi’nin varlığı için çok önemlidir. Örneğin midyeyi serin yemek gerekir çünkü ateş düşürücü etkisi vardır. Kuzu eti ılık yenir, çünkü anemi ve güçsüzlüğe iyi gelir. Sebze ve meyveler genellikle serinleticidir (elma, marul, salatalık vb). En soğuk olan hiç güneş görmeyen yerde yetişenlerdir (mantar gibi). Diğer soğuk olanlara ise karpuz, deniz yosunu gibi besinleri örnek verebiliriz. Soğuğa dayanıklı olmayan, sıcaksever insanlar bu kategorideki besinlerden uzak durmalıdırlar.
Tahılların pek çoğu doğaldır. Yin Yang dengesini kurmaya yararlar. Enerjisi bol sıcak besinler yediğinizde aynı zamanda tahıl da tükettiyorsanız ısı bir şekilde dengelenir ve zarar görme oranınız azalır. Bu yüzden tüm diyetlerde tahıl tavsiye edilir.Beyaz pirinç neredeyse tamamen doğaldır, ne ılıktır ne de serin. Pek çok makarna enerji olarak pirinci yakalasa da içine katılan soslar, acılar vb ile ılık kesime kayar. Kahverengi pirinç, karabuğday ve darı doğalla ılık arasında kalır. En iyisi bunları soğuk iklimlerde tüketmektir.
Yüksek hareket kabliyetleri nedenyile vahşi hayvanların neredeyse %100’ü Yang’dır. Evcil hayvanlara göre daha fazla protein ve C vitamini içerir. Acı baharatlar ve tarçın sıcak sınıfına girer. Ateşli ve kanamalı hastaların bunları tüketmemesi yerinde olur. Soğukta rahat edemeyen ve sürekli üşüyen insanlara “soğuk bünyeli” insanlar derler. Bunların ılık besin tercih etmeleri gerekir. Sıcağa tahammülü olmayan insanlara da “sıcak bünyeli” derler ve onların da serin besin yemeleri gerekir.
Pişirme şekli
Buharda pişir, fırınla, güvecini yap! Çigong diyeti pişmiş besini çiğ olana tercih eder. Ve ılık yada sıcak servis yapılmasını tavsiye eder. Besinler rahat öğütülmesi açısından güzel pişmeli ve bolca çiğnenmeli. Çiğneme esnasında besinler ağız içinde ısıtılmış olurlar, küçük parçalara ayrılırlar ve tükürük bezleriyle yararlı olan vitamin ve mineraller daha çabuk kana karışırlar ve bu da sinidirime yardımcı olmuş olur. Yemeklerinizi daha yavaş ve daha farkında olarak yemelisiniz. Tavada yapılan kızarmış yemeklerden kaçınmak gerekir. Bu yemekler çok yağ ve kolestrol içerir. Kızartmalar neden zararlı? Örneğin 100gr fırında pişmiş patates 1/10 gr yağ içerirken, 100 gr kızarmış patates 40 gr yağ içerir. Kızartma yöntemi besindeki yağ içeriğini artırır. Genetik olarak bedenimiz kızartılmış ürünleri öğütmeye musait değildir. Bunun bedelini genellikle kalp ve şeker hastalıkları olarak ödüyoruz.Sebzeleri pişirmenin en iyi yolu buharda pişirmektir. Besini yumuşatır ve kolaylıkla parçalarına ayırır. Bunu yaparken de dokusunu, tadını, içeriğini ve en önemlisi Çi’sini bozmaz. Özellikle de deniz ürünleri buharda çok lezzetli olur. (isteyene tarif verebilirim)
Fırınlama usulü genelde yapacağımız yemeğin miktarı çok ise kullanılır. Sağlıklı bir yöntemdir. En çok tavsiye edilen Çigong yöntemi güveçtir. Seramik güveç besini hem korur hem de içinde gerekli Çi’yi oluşturur. Topraktan yapılma kaplar genellikle tavuk ve kuzu gibi etler için daha uygundur.Çeşniler
Lezzetli besin sağlıklıdır. Yemek lezzetli olursa iyileşme esnasında hasta insan tedaviye daha kolay yanıt verebilir ve besinden gelecek olan şifayı şevkle kabul eder. Soğuk ve ılık unsurları gibi, yemeklerdeki çeşniler de organlarımızı ayrı ayrı uyarır. Soframızda genelde 4 çeşit çeşni bulunur: tatlı, tuzlu, acı, ekşi. Herbirinin belli bir organa etkisi vardır. Bazı besinler birden fazla çeşni içerir. Örneğin elma hem tatlı hem ekşidir. Hepinizin aşina olduğu Çin yemekleri de böyle ortaya çıkar: acılı ekşili çorba, ekşili tatlı ördek gibi...Tatlı: Dalak ve mideye hitap eder. Çok azı da,çok fazlası da zarar verir. Fazlası su ile alakalı organlara zarar verir, yani mesane ve böbrekler. Buna istinaden genellikle saç dökülmeleri ve kemiklerde ağrı görülür. Mesane ve böbrek sorunları olanların doğal olarak az tatlı yemeleri gerekir. Tatlılara ek olarak kullandığımız şeker ise uzak durulması gereken bir şeydir. Rafine edilen sofra şekeri içine beyazlatmak amaçlı konan kalsiyum klorid ile adeta bir zehir haline dönüşür. Şeker doğal haliyle değil de sakaroz olarak kimyasal şekilde vücudumuza girer. Vücut bunu sindirebilmek için bu sefer kendi öz kaynaklarını kullanmak zorunda kalır ve kalsiyum, demir ve diğer elementlerden fedakarlık yapar.
Çinliler süt için “süt bebekler ve yavru hayvanların emmesi içindir” der. Burdaki sütten kastı da elbette anne sütüdür. Süt hayvansal yağ içerdiği için kolestrolü artırır, bu da kalp ve damar hastalıklarına davetiye çıkarır. Kaymağı alınan süt vücuttaki kalsiyum ve fosfor dengesini bozar. Bu kemik erimesine kadar gider. Dolaşım sistemini koruyalım derken bu sefer iskelet sistemini tahrip etmeye başlarız. İlle de süt içmek isteyen, ev yapımı ve tercihen keçi sütü ve bu sütten yapılma yoğurt ve peynirleri tercih etmelidir. Anne sütüne en yakın süt keçi sütüdür. İnek sütü ve pastörize edilmiş süt içmeye devam ederseniz başta bağırsak sorunları olmak üzere şişkinlik, kabızlık, kemik sorunlarıyla karşılabilirsiniz.Tatlı besinlere örnek elma, muz, arpa, sığır ve tavuk eti, bal, süt, şeker , tofu verilebilir.
Tuzlu: Suyla alakalı organlara hitap eder, yani böbrek ve mesane. Tuzlu besinler kist ve lenf bezi gibi nodülleri yumuşatarak atmaya yarar. Çoğu insan için masa tuzu zararlıdır, bunun yerine deniz tuzu yada Himalaya tuzu kullanmakta fayda vardır. Aşırı tuz kalbe ve ince bağırsağa zarar verebilir, çünkü kanın pıhtılaşma oranını artırır.Ekşi: Limon gibi besinler tahta elementiyle ilintilidir ve karaciğer ve safra kesesine hitap eder. Ekşiler kolaylıkla emilebilir. Sıvıların hareketini yavaşlatma özelliği ile ishal ve aşırı terleme gibi rahatsızlıklara iyi gelirler. Fazlası mide için iyi değildir. Ekşilere örnek, limon, elma, üzüm, domates verilebilir.
Acı: Ateşle alakalı olup kalbe ve ince bağırsağa hitap eder. Acı ateşi kontrol altında tutar, dolayısıyla ateşli hastalıklara iyi gelir. Kahvenin içinde de acı vardır ve kafeinin zararlı derecedeki etkilerine sahiptir. Kanki kolestrolü artırır ve sinir sistemini normalin üzerinde uyarır. Acılı yemekler kalp için faydalıdır ve sindirime iyi gelir. Ateş metali eritir, o yüzden fazla acı ciğerleri ve kalın bağırsağı zararlı yönde etkiler. Örnek besinler sirke, kahve, turunçgiller verilebilir.Kalori
Kaloriyi azalt, besin değerini yükselt! Kaloriyi azaltırken genellikle besin değerinden de ödün verilir. Vermeyin. Yalnız yaşlılar ve hastalar değil tüm yetişkinlerin kalori değerlerini denge altında tutmaları gerekir. Kaloriyi azaltmak besinlerdeki vitamin, mineral, yağ, protein ve karbonhidratların atılması demek değildir. Çoğu insan kalsiyum ve magnezyum eksikliğinden müzdariptir. Yemeğinizin kalitesinden değil sadece miktarından ödün verin.Karbonhidrat
Çikong diyetinde temel olarak 5 tahıla dikkat çekilir: pirinç, darı, buğday, yulaf, fasulye. Daoist inanışa göre 3 dantien bölgemiz (3.göz, kalp ve abdomen) 3 adet kurt tarafından istila edilir. Bu kurtlar kötü beslenme, kötü davranış ve 5 tahıldan kaynaklanan kötü Çi üzerinde yaşarlar. Yine bu inanışa göre bu 5 tahıl hayatı kesen makas gibidir. 5 iç organı çürütür ve hayatı kısaltır. Lakin karbonhidratlardan uzak duralım derken (başta pirinç ve spagetti olmak üzere) pirinçle beslenen Çin’in kendisi olmak üzere İtalyanları ve Fransızları da üzmemek gerekirJ.Karbonhidrat yediğimizde şeker ve glikoz parçalarına ayrılır. Enerji için glikoz gerekli bir maddedir. Glikoz solunumla gelen oksijen ile birleştiğinde karbondioksit üretir, su ve ısı açığa çıkar. Karbondioksit kanla ciğerlere taşınır ve nefesle dışarı atılır. Vücut glikozu kullanabilsin diye pankreas insülin salgılar. İnsülin hücrelerin bunu emmesini sağlar. İnsülin aynı zamanda glikozu glikojene çevirir. Bu da ciğerlerde ve kaslarda saklanır. Zamanı gelince kan şekeri olarak ortaya çıkar. Tüm bunlar dengede ve olması gereken değerlerde tutularak vücut sağlığı korunur.
Protein ve yağlara oranla karbonhidratı çok fazla tüketirsek, kandaki insülin seviyesi artar. İnsülin fazla salgılanınca kan şekeri düşer ve baş dönmesi yapar, yorgunluk hissederiz. Aynı şekilde vücutta fazla yağ stoklanır. En son olarak da, zaten yüksek olan insülin miktarı hücrelerin insüline karşı dirençli olmasına neden olur. Bu yüzden de daha fazla makarna, ekmek ve tatlı yeme ihtiyacı doğar. Bu da şeker hastalığına hoşgeldin der.Vitamin ve mineraller
Günlük C ve E vitaminlerini düzenli alın. Sentetik olan vitaminlerden kaçının ve herşeyin fazlasının da zarar getireceğini unutmayın.Çi’ye hareket veren besinler
Kimi besinler Çi’yi aşağı doğru, kimileri yukarı doğru hareket ettirir. Aşağı doğru hareket ettiren kök besinler mide bulantısına ve hıçkırığa iyi gelir. Yapraklı ve çiçekli besinler yukarı doğru yükseltir. Ateşi düşürmekte faydalıdır. Hayvanların organlarına ait besinler bizdeki aynı organlara hitap eder. Batı tıbbı 100-150 yıllık geçmişi ile halen besinlerin kimyasal bileşenleri hakkında kesin bir bilgiye sahip değildir. Çin ve doğu tıbbı binlerce yıla varan deneme yanılma yöntemleriyle ispatlanmış bilgilere sahiptir.Örneğin, armut ve armut suyu ciğerleri temizler ve ateşli hastalıkları iyi eder. Limonun serinletici özelliği yanısıra kusmayı önleyici ve iştah açıcı özelliği vardır. Soya fasulyesi üzgün midenin dostudur, mideyi ve dalağı güçlendirir, toksinleri atmaya yardım eder. Soya sütü zehirlenmelere karşı kullanılır. Çam fıstığı kuru öksürüğü keser. Kereviz hemeroid gibi ağrıları dindirir. Bunun gibi pek çok örnek bizim ülkemizde de bitkilerle şifa kültürümüzde mavcuttur.
Su, su, su...
Bol bol su için. Çigongun vazgeçilmez içecekleri su ve yeşil çaydır. Sıcak çay Çi’yi vucuda uyumlu hale getirir ve Çigong egzersizlerinden sonra içilmesi çok iyi gelir (başka bi sayıda sırf çaydan bahsedebilirim). Hasta ve halsiz düşene boşuna “dinlenin ve bol bol sıvı tüketin “ denmez. Su ateşi düşürür, zehri sulandırır ve dışarı atar, ruhu besler. Günde en az 8 bardak yada 2 litre su içmek gerekir. Pek çok doğu tıbbı hekimi hastalıkların yeterince su içilmemesinden kaynaklandığına inanır. Peki su neden bu kadar önemli? Birincisi adı üstünde su. Kanı sulandırır. Besinleri çözer ve daha rahat sindirilmesini sağlar ve bu şekilde de hücrelere de daha hzılı şekilde ulaşır. Toksinlerin vücuttan atılmasına yardım eder. İkincisi yağlıdır. Sindirim, cinsellik ve hareket için gerekli yumuşaklığı sağlar. Üçüncüsü de vucut ısısını dengeler.
Su aynı zamanda ruhani bir güce sahiptir. Gezegendeki en eski iyileştirme aracıdır. Çigong egzersizlerinden en önemlilerinden biri de “dil masajı”dır. Bunun amacı yeterince tükürük üretip iç organlara gerekli ve şifalı Çi’yi göndermektir. Bu egzersiz esnasında dilin ucu damakla ön dişlerimizin iç kısmının birleştiği noktada tutulmasıyla başlar. Günlük yaşantısınızda artık dilinizin nerede duracağını öğrendiniz. Aklınıza geldikçe de dilinizi sağdan sola belli bi süre ve soldan sağa da belli bir süre dairesel şekilde damağınızda gezdirin. Tükürük üretmeye başladınız bile. Ne kadar tükürük üretirsek o kadar sağlıklı olacağımıza inanılır.
Yemeklerde alınan su gaz, şişkinlik ve kabızlığa yol açabilir. Her türlü sıvı yemeklerden 15-20 dakika önce veya yarım saat-1saat sonra tüketilmelidir. Mide besinlere göre asit salgılar. Besinle alınan sıvı midenin asit dengesini bozar.Marketten aldığımız ve üzerinde %100 bilmemne suyu yazan şeylere kanmayın. Her türlü suyu en doğal haliyle için ve sıkıldıktan hemen sonra tüketin. Taze hazırlanmış sebze ve meyve suyu bedenden ölü hücreleri atar, tuzu çözer, karaciğer ve böbreklerdeki taşları çözer ve kansere karşı korur. Çinliler “yer gibi için” der. Yani sıvıları bir dikişte, kana kana içerek mideye göndermeyin. Yudum yudum ve ağzınızda bir süre bekleterek için. Tükürük bezleriyle sıvıdan alacağınız yararlı vitamin ve mineraller ulaşması gereken yerlere daha çabuk ulaşacaktır. Hızlı içilen sıvılar mideyi hem yorar hem de mayalanmaya yol açar.
Pancar, havuç, lahana, patates, salatalık, ıspanak, domates, üzüm, limon, sarımsak ve elma suyu içmek son derece faydalıdır. Hepsinin ayrı ayrı şifası vardır.
Kalınbağırsağımız intikam alır!
Sağlıklı olmaın yolu iyi çalışan bir kalınbağırsaktan geçiyor. İyi çalışmayan bağırsak kabızlığa neden olur. Kabızlık kanın kirlenmesine, hatta zehirlenmesine ve bunun da tüm vücuda yayılmasına neden olur. Kalınbağırsaktaki sorunları bütün iç organları tetikler. Bundan mide, pankreas, dalak, böbrekler, karaciğer ve safra kesesi nasibini alır. Safra kesenizi ameliyatla almak isteyen doktorlar asıl sorunun bağırsaklarda olduğunu bilmezler yada bilmek istemezler, çünkü çok basit bir ameliyattır ve sigortanız karşılıyordur. Hatta yanında “bademcik ameliyatı bedava” promosyonu da olabilir. Nedenlerle değil belirtilerle uğraşan batı tıbbı bazen sizi zora koşabilir. Kalınbağırsaktaki sorunlar neye yol açar
- Karaciğerin yorulmasına, görevini yeterince yerine getirememesine, safra kesesine yüklenmesine, taşların, kumların ve poliplerin oluşmasına ve toksinlerin vücuttan atılamamasına
- Kanın kirlenmesine ve vücudun zehirlenmesine
- Böbreklerin bir sürü kum ve taşla dolarak devre dışı kalmasına
- Eklemlerde birikintilere, kireçlenmeye ve her yerimizden ses gelmesine Alerji, kist, sşişmanlık belirtilerine
- Sinir sisteminin bozularak kansere dek yol alan hastalıklara neden olur
Bunlara maruz kalmamak için beslenmemize dikkat etmeli, düzenli olarak kalınbağırsak ve karaciğer temizliği yapmalı, antibiyotik gibi bağırsakta mayalanmaya yol açan ve karaciğeri yoran ilaçlardan uzak durmalı, öfke, üzüntü, affedememe, pişmanlık, kin, nefret gibi duyguların üstesinden sevgiyle gelmeli, kendimizi, etrafımızdakileri ve doğayı koşulsuz sevmeli ve Çigong yapmaya devam etmeliyiz.
Çigong diyetini ben nasıl uyguladım?Çin’e ayak basmak zaten başlıbaşına diyeti uygulamanız demek. Yurdum insanının nasıl beslendiğini bilirsiniz. Çindeyken alışık olmadığım yeme kültürüne ve yemeklere sövsem de, döndüğümde insanımızın nasıl yemek yediğini görünce hem üzüldüm, hem de utandım. Size klasik bir kahvaltı gözlemimi aktarayım. Masada yok yok. Zeytinin yeşili, siyahı. Peynirin beyazı, kaşarı, loru, dili. Domates, salatalık, marul üçlüsü. Sahanda yumurta. Sucuk, salam ve sosis. Gözleme. Bal, reçel, kaymak, tereyağ. Portakal yada nar suyu. Demlik çay yada habire getir denilen bardak bardak siyah çay. Soğuk su. Ceviz, kuru üzüm, kayısı gibi çerezler. Bir ben yokum! Lakin ben de varımJ. Bir de bunların açık büfe olanları var, onlara hiç girmiyorum. Şimdi masada oturanlardan birine bakalım. Sayıyorum. Ekmeği yumurtaya banıyor, ağzına atıyor. Çatalla sucuktan alıyor, ağzına atıyor. Peynirden bir parça alıyor, yetmiyor farklı bir peynirden de bir parça alıyor, ağzına atıyor. Zeytin ağza, domates ağza, salatalık ağza. Meyve suyundan bir yudum, çaydan bir yudum. Bunların hepsini tek bir kerede ve peşpeşe yapıyorlar. Allahım nasıl insanlarız? Sanki biri pedallı çöp kovasına basmış içine habire çöp boşaltıyor. Akşamları da farklı değil. Çorba, üzerine birkaç çeşit yemek, pilav, salata, cacık, hemen üzerine bekletmeden meyve, tatlı ve siyah çay. Zavallı mide, zavallı kalın bağırsak ve diğerleri...
Vücut bizden intikam almasın da napsın?
Kendi diyetimi anlatayım. Öncelikle besinleri birbiriyle karıştırmayı kestim. Yani çok sevdiğimiz kuru-pilav ikilisini birbirinden ayırdım. Her öğünde tek besin yemeye başladım. Unlu mamülleri, tuzu, şekeri hayatımdan çıkardım diyebilirim. Keçi sütünden yapılma süzme yoğurt ve peynir yiyiyorum. Et olarak kuzu eti ve keçi eti, balık olarak deniz mahsulü balıkları tercih ediyorum. Peynir kalınbağırsağın 1 numaralı düşmanı olduğu için keçi peyniri bile olsa peynir yememe çalışıyorum. Makarna, beyaz pirinç, beyaz ekmek, margarin hayatımdan çıktı. Kepekli ekmek, bulgur ve zeytinyağı bunların yerini aldı. Meyveleri kabukları ile, hatta çekirdekleri ile yiyiyorum (şeftali gibi meyveler hariçJ). Siyah çayın yerini yeşil çay aldı. Kahve, kola, her türlü asidik ve sentetik market içeceği hayatımdan çıktı. Pastane tatlıları ve çikolata yemiyorum. Sen de ot gibi yaşıyorsun diyenleri duyar gibiyim. Başta inanın ben de eziyet çektim, ama alışınca bu sefer aksi saçma gelmeye başlıyor. Meyve ve meyve sularından aldığım şeker yetiyor. Ayrıca tatlı yada çikolata istemiyorsunuz. Bu tarz bir beslenme şekli ve Çikong egzersizleri ile 80 kusur kilodan 65 kiloya indim ve aylardır da bu kilomu koruyorum. Kendimi daha çok seviyorum ve kuş gibi hissediyorum. Kural Dışı Yayınları’ndan Mihail Tombak’a ait eserleri okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Aklın yolu bir. Sağlıklı beslenme ve iyileşme konusunda çok güzel şeylere deyiniyor. Kütüphanenizde bulunmasında fayda var.Unutmayın
- Taze, mevsimsel, yöresel ve doğal beslenin
- Hormonlu, antibiyotikli, sentetik, genetiğiyle oynanmış gıdalardan uzak durun
- Buharda, fırında yada güveçte pişirin, kızartmalardan uzak durun
- Kaloriyi azaltın, besin kalitesinden ödün vermeyin.
- Vitamin ihtiyacınızı doğal olarak karşılayın
- Bol su ve yeşil çay için
- Besinleri tanıyın, hastalıklarına iy gelecek besinleri tüketin
- Unutmayın Tanrı nimetleri, şeytan “aşçı”yı yaratmıştır
Etiketler:
.gong,
beslenme,
diyet,
kalın bağırsak,
kalori
Çigong-Dinamik Kadın
Geleneksel Çin Tıbbı tarihinde Çigong genelde erkekler etrafında döner; bununla beraber Çigong'da özellikle şifacı olarak pek çok kadın yer almaktadır.
Daha önce bahsettiğim ve eğitim aldığım Şifa Merkezinin ilk büyük ustalarından biri kadındı. Enteresan bir de adı vardı: Cho Mama. Anlamı ise Cho ailesinin annesi. Kendisi benim ustamın kayınvalidesi ve aynı zamanda onu yetiştiren usta. Çok sevdiği öğrencisinin ilerde kızıyla evlenmesine izin vermiş.
Eski zamanda kadın Şaman ve Daoist ustalar dikkat çeken kehanetleri, iyileştirme güçleri ve ruhani özellikleri ile Çigong ustası olmaya hak kazanmışlar. Onlar enerjilerini daha yüksek ruhani amaçlar için kullanmak üzere "Kırmızı Ejderin hakkından gelmişler" (aylık periyodlarını durdurmayı başarmışlar).
Çigong'un asırlara dayalı iyileştirici gücü yaşını almaya başlayan günümüz kadınlarını yakından ilgilendiriyor, çünkü batı tıbbının yaşlandığımızda bize vadedebileceği pek fazla şey kalmıyor. Kadınlar erkeklere oranla biraz daha fazla doktora başvuruyor, üstelik şikayetlerinin çoğu iyileştirilebilir düzeyde olmuyor. PMS, menapoz, depresyon, tümör, bitkinlik gibi şikayetler genelde ilaç tedavisiyle iyileştirilmeye çalışılıyor, ancak bu şikayetler için kullanılan pek çok standart ilaç tehlikeli yan etkilere sahip (örneğin menapoz için Premarin). Çigong hiçbir yan etkisi olmaksızın, sık sık doktora gitme ihtiyacını ortadan kaldırarak bu hastalıklardan kurtulmamıza yardımcı oluyor.
40-49 Yaşları - Dinamik Dönem
Bu bir kadının hayatında ele geçirebileceği fırsat, bolluk ve keyif dolu zaman aralığıdır. Sağlıklıyken, genç bir kadının Çi enerjisi hayati önem taşır ve vücudu ise ailesine ve kariyerine odaklanabilmesi için uzayıp kısalan değişken bir yapıya sahiptir. Malesef kadınlar işleri, kocaları ve çocuklarıyla çok fazla ilgilenip kendilerine vakit ayırmayı unuttukları için kendi ihtiyaçları listede en alt sıralara düşer ve bu ihmal sonucu da sağlıkları risk altına girer.
Üreme dönemindeki kadının en aktif olduğu dönem 20li yaşları ile 40lı yaşların başı arasındaki dönemdir. Adet zamanı kayıp edilen kanın telafi edilmesi ve üreme organlarını yeteri kadar Çi ile sağlıklı tutmak bir zorunluluktur. Yukarıda bahsi geçen hastalıklar kolaylıkla Çigong uygulamaları ile Çi enerjisinin vücuttaki dolaşımını düzene sokarak, karaciğeri, dalağı ve kanı besleyerek iyileştirilebilir. Özellikle genç yaşlarımızda sağlıklı iken enerjiyi toplamaya başlamak çok önem taşır. Bu şekilde menapozdaki hormonal düşüşü yavaşlatır, canlılık kazanırız. Düzenli Çigong egzersizleri yapmak, genç kalıp kendi kendinize yetebilmek için hayatınızın ritüeli haline gelmelidir.
Dinamik Kadın Çigong programı genç yaştaki kadınların sağlıklarını, canlılıklarını ve güçlerini toparlayıp korumak amaçlı uygulanmaktadır. Bu program uygulanarak meridyenler arasındaki Çi harekete geçirilir ve dengelenir, bacaklar ve üst vücut güçlendirilir, göğüs bölgesinde Çi harekete geçirilir. Daha iyi sonuçlar için, 20-30 dakikalık günlük Çigong uygulamaları ve takibeden meditasyon ile tüm kadınlar hakettikleri sağlıklı yaşama kavuşabilir, güzelliklerini koruyabilirler.
50-65 Yaşları - Bilge Dönem
Bizim toplulumuzda yaşlanmak nerdeyse utanılacak bir hal almış durumda. Bunu kabullenmemek ve bu yaşın güzelliklerini doyasıya yaşamayı bilememek yaşlılığı daha zor bir hale getirebiliyor.
Yaşla beraber bilgelik geliyor. 50li yaşlarına gelen bir kadın kendine yetebilecek bilgelikte bir kadındır. Yaşlandıkça enerji biriktirmek ve kemikleri güçlendirmek zorlaşır. Bu yüzden ileriyi düşünerek aktif yaşamak, derin ve doğru nefes alıp vermeye özen göstermek ve vücut ihtiyaç duyduğunda dinlenip enerji toplamak sağlıklı bir yaşlılık geçirmek için çok önemlidir. Bilgelik döneminde pek çok kadın hayal kırıklığına uğrar çünkü gençliklerinde alışık oldukları bazı şeyleri yapamaz hale gelirler. Her ne kadar yaşı etkileyen genetik, stres, yaşam tarzı ve çevre gibi faktörler olsa da, günlük bazda vücutlarımızın bakımı bizim kontrolümüzde olan bir şeydir.
Orta yaşlarda sindirim yavaşlamaya başlar ve eklemlerimiz, tendonlarımız ve bağlarımız daha dikkatli davranmamızı gerektirir. Bilge Kadın Çigong uygulamaları öncelikle böbreklere odaklanarak güçlendirmeyi hedefler. Bu sayede kemikler güçlenir, esneklik kazanır ve zihnimiz açılır. Menapozda tükenen Yin (besleyici sıvı) tekrar üretilir. Böbrekler hayatımız boyunca yaşlanma sürecini etkiler. Onları sağlıklı ve dengede tutmak uzun ve sağlıklı yaşam için büyük önem taşır.
65 yaş üzeri - Dirayetli Dönem
Çin'de gezerken sabah erken saatlerde ve akşam güneş batarken 60 yaş üzeri çoğunluğu kadın olan yaşlı insanların parklarda dans ettiklerine, Çigong ve Taiçi yaptıklarına şahit oldum. Aldığım eğitimleri ben de parkın birinde pratik yapayım dedim. Yaşlı bir kadın yakınıma gelip bacağını omzuna kadar kaldırıp esnemeye başladı. Kendimi nasıl hissettiğimi anlatamam.
Çinde kadınlar yaşlandıklarında hayatlarına kaldıkları yerden çok rahat devam edebiliyorlar. Kadınlar uzun ve sağlıklı yaşam için beslenmelerine çok dikkat ediyorlar. Sebze ağırlıklı beslenme ve şekerli besinleri az tüketme beslenmenin ana unsuru. Fiziksel olarak refahta olmalarını, kültürel farkındalık yaratarak vücut-zihin disiplinini iyi kurmaya borçlular.
Dirayetli Kadın Çigong uygulamaları diğer uygulamalara ek olarak daha çok kalbi güçlendirmeye ve tansiyonu dengelemeye yöneliktir.
Eğitim aldığım büyük-usta Cho Mama 65 yaşının üzerindeydi. Bacaklarını açıp oturabiliyordu. Bizi gezdirirken nefes nefese arkasından baka kaldığımı hatırlıyorum. Gülümseyerek "hadi ama" dercesine bizimle dalga geçiyordu. Yaşını da en az 10-15 yaş genç gösteriyordu. Zamanında ne ayrobik, ne yoga ne de pilates yapmış. Çigong sadece onu hayat boyu uygularsanız başarılı olacağınız bir şey değil neyseki. Yatalak olup yattığı yerden Çigong uygulamaları ile ayağa kalkmayı başaran ve normal Çigong uygulamalarına başlayan birkaç tatlı yaşlı insan ile tanışma fırsatı buldum.
Vücudunuzu dinleyin, inanın o sizinle konuşuyor. Hayatınızdan yürüyüşü eksik etmeyin. Buna günlük Çigong egzersizlerini ekleyin. Zihninizi de bedeninizi de rahat tutun. Daha uzun ve üretken bir hayatınız olacak.
Çigong yapmanın yaşı yoktur!
Daha önce bahsettiğim ve eğitim aldığım Şifa Merkezinin ilk büyük ustalarından biri kadındı. Enteresan bir de adı vardı: Cho Mama. Anlamı ise Cho ailesinin annesi. Kendisi benim ustamın kayınvalidesi ve aynı zamanda onu yetiştiren usta. Çok sevdiği öğrencisinin ilerde kızıyla evlenmesine izin vermiş.
Eski zamanda kadın Şaman ve Daoist ustalar dikkat çeken kehanetleri, iyileştirme güçleri ve ruhani özellikleri ile Çigong ustası olmaya hak kazanmışlar. Onlar enerjilerini daha yüksek ruhani amaçlar için kullanmak üzere "Kırmızı Ejderin hakkından gelmişler" (aylık periyodlarını durdurmayı başarmışlar).
Çigong'un asırlara dayalı iyileştirici gücü yaşını almaya başlayan günümüz kadınlarını yakından ilgilendiriyor, çünkü batı tıbbının yaşlandığımızda bize vadedebileceği pek fazla şey kalmıyor. Kadınlar erkeklere oranla biraz daha fazla doktora başvuruyor, üstelik şikayetlerinin çoğu iyileştirilebilir düzeyde olmuyor. PMS, menapoz, depresyon, tümör, bitkinlik gibi şikayetler genelde ilaç tedavisiyle iyileştirilmeye çalışılıyor, ancak bu şikayetler için kullanılan pek çok standart ilaç tehlikeli yan etkilere sahip (örneğin menapoz için Premarin). Çigong hiçbir yan etkisi olmaksızın, sık sık doktora gitme ihtiyacını ortadan kaldırarak bu hastalıklardan kurtulmamıza yardımcı oluyor.
40-49 Yaşları - Dinamik Dönem
Bu bir kadının hayatında ele geçirebileceği fırsat, bolluk ve keyif dolu zaman aralığıdır. Sağlıklıyken, genç bir kadının Çi enerjisi hayati önem taşır ve vücudu ise ailesine ve kariyerine odaklanabilmesi için uzayıp kısalan değişken bir yapıya sahiptir. Malesef kadınlar işleri, kocaları ve çocuklarıyla çok fazla ilgilenip kendilerine vakit ayırmayı unuttukları için kendi ihtiyaçları listede en alt sıralara düşer ve bu ihmal sonucu da sağlıkları risk altına girer.
Üreme dönemindeki kadının en aktif olduğu dönem 20li yaşları ile 40lı yaşların başı arasındaki dönemdir. Adet zamanı kayıp edilen kanın telafi edilmesi ve üreme organlarını yeteri kadar Çi ile sağlıklı tutmak bir zorunluluktur. Yukarıda bahsi geçen hastalıklar kolaylıkla Çigong uygulamaları ile Çi enerjisinin vücuttaki dolaşımını düzene sokarak, karaciğeri, dalağı ve kanı besleyerek iyileştirilebilir. Özellikle genç yaşlarımızda sağlıklı iken enerjiyi toplamaya başlamak çok önem taşır. Bu şekilde menapozdaki hormonal düşüşü yavaşlatır, canlılık kazanırız. Düzenli Çigong egzersizleri yapmak, genç kalıp kendi kendinize yetebilmek için hayatınızın ritüeli haline gelmelidir.
Dinamik Kadın Çigong programı genç yaştaki kadınların sağlıklarını, canlılıklarını ve güçlerini toparlayıp korumak amaçlı uygulanmaktadır. Bu program uygulanarak meridyenler arasındaki Çi harekete geçirilir ve dengelenir, bacaklar ve üst vücut güçlendirilir, göğüs bölgesinde Çi harekete geçirilir. Daha iyi sonuçlar için, 20-30 dakikalık günlük Çigong uygulamaları ve takibeden meditasyon ile tüm kadınlar hakettikleri sağlıklı yaşama kavuşabilir, güzelliklerini koruyabilirler.
50-65 Yaşları - Bilge Dönem
Bizim toplulumuzda yaşlanmak nerdeyse utanılacak bir hal almış durumda. Bunu kabullenmemek ve bu yaşın güzelliklerini doyasıya yaşamayı bilememek yaşlılığı daha zor bir hale getirebiliyor.
Yaşla beraber bilgelik geliyor. 50li yaşlarına gelen bir kadın kendine yetebilecek bilgelikte bir kadındır. Yaşlandıkça enerji biriktirmek ve kemikleri güçlendirmek zorlaşır. Bu yüzden ileriyi düşünerek aktif yaşamak, derin ve doğru nefes alıp vermeye özen göstermek ve vücut ihtiyaç duyduğunda dinlenip enerji toplamak sağlıklı bir yaşlılık geçirmek için çok önemlidir. Bilgelik döneminde pek çok kadın hayal kırıklığına uğrar çünkü gençliklerinde alışık oldukları bazı şeyleri yapamaz hale gelirler. Her ne kadar yaşı etkileyen genetik, stres, yaşam tarzı ve çevre gibi faktörler olsa da, günlük bazda vücutlarımızın bakımı bizim kontrolümüzde olan bir şeydir.
Orta yaşlarda sindirim yavaşlamaya başlar ve eklemlerimiz, tendonlarımız ve bağlarımız daha dikkatli davranmamızı gerektirir. Bilge Kadın Çigong uygulamaları öncelikle böbreklere odaklanarak güçlendirmeyi hedefler. Bu sayede kemikler güçlenir, esneklik kazanır ve zihnimiz açılır. Menapozda tükenen Yin (besleyici sıvı) tekrar üretilir. Böbrekler hayatımız boyunca yaşlanma sürecini etkiler. Onları sağlıklı ve dengede tutmak uzun ve sağlıklı yaşam için büyük önem taşır.
65 yaş üzeri - Dirayetli Dönem
Çin'de gezerken sabah erken saatlerde ve akşam güneş batarken 60 yaş üzeri çoğunluğu kadın olan yaşlı insanların parklarda dans ettiklerine, Çigong ve Taiçi yaptıklarına şahit oldum. Aldığım eğitimleri ben de parkın birinde pratik yapayım dedim. Yaşlı bir kadın yakınıma gelip bacağını omzuna kadar kaldırıp esnemeye başladı. Kendimi nasıl hissettiğimi anlatamam.
Çinde kadınlar yaşlandıklarında hayatlarına kaldıkları yerden çok rahat devam edebiliyorlar. Kadınlar uzun ve sağlıklı yaşam için beslenmelerine çok dikkat ediyorlar. Sebze ağırlıklı beslenme ve şekerli besinleri az tüketme beslenmenin ana unsuru. Fiziksel olarak refahta olmalarını, kültürel farkındalık yaratarak vücut-zihin disiplinini iyi kurmaya borçlular.
Dirayetli Kadın Çigong uygulamaları diğer uygulamalara ek olarak daha çok kalbi güçlendirmeye ve tansiyonu dengelemeye yöneliktir.
Eğitim aldığım büyük-usta Cho Mama 65 yaşının üzerindeydi. Bacaklarını açıp oturabiliyordu. Bizi gezdirirken nefes nefese arkasından baka kaldığımı hatırlıyorum. Gülümseyerek "hadi ama" dercesine bizimle dalga geçiyordu. Yaşını da en az 10-15 yaş genç gösteriyordu. Zamanında ne ayrobik, ne yoga ne de pilates yapmış. Çigong sadece onu hayat boyu uygularsanız başarılı olacağınız bir şey değil neyseki. Yatalak olup yattığı yerden Çigong uygulamaları ile ayağa kalkmayı başaran ve normal Çigong uygulamalarına başlayan birkaç tatlı yaşlı insan ile tanışma fırsatı buldum.
Vücudunuzu dinleyin, inanın o sizinle konuşuyor. Hayatınızdan yürüyüşü eksik etmeyin. Buna günlük Çigong egzersizlerini ekleyin. Zihninizi de bedeninizi de rahat tutun. Daha uzun ve üretken bir hayatınız olacak.
Çigong yapmanın yaşı yoktur!
Çigong Felsefesi
Sağlıklı bir yaşam için Çigong yapın diyoruz, fakat bu Çigong'un arkasında yatan felsefe nedir? Esasen Çigong'un temel olan 3 felsefi unsuru vardır: Kendini sevmek, başkalarını sevmek, doğayı sevmek. Hayatı sakin ve barış içinde yaşayıp, doğayla uyum içinde olmak. Bu Daoism, Budizm ve Konfüçyuz öğretilerinin de temelidir.
Eğer Çigong formlarını ve meditasyonlarını hergün düzenli yapıyorsanız, sağlıklı bir yaşamınız olur. Lakin, hayatınızda travmatik bazı olaylar meydana gelirse (örneğin işinizi kaybetmek, yakınınızı kaybetmek, finansal çöküş vb) o zaman dengenizi kaybedebilirsiniz. Bu da hasta olmanıza yada depresyona girmenize neden olabilir ve arkasından şunu sorabilrsiniz: "E hergün düzenli Çigong yapıyorum, neden hasta oldum?". Bunun nedeni tek taraflı, sadece harici Çigong yapıyor olmanız ve Çigong felsefesini tam olarak yerine getirmemenizdir. Hareketleriniz ne kadar kusursuz ve estetik olursa olsun, yada saatlerce meditatasyon yapıyor olun, Çigong felsefesini tam olarak anlamamışsınız demektir. Çikong'u kalpten yapmak çok önemlidir. Bu tıpkı televizyondaki süpermodellere benzer. Herkes onların çok güzel olduklarını düşünür ama aslında sağlıkları çok da yerinde değildir.
Çigongun arkasında yatan felsefeyi anlamak için, hayatın inişli çıkışlı olduğunu kabul etmemiz gerekir. İyi zamanları Çigong olmadan da rahatlıkla atlatabiliriz, mühim olan ihtiyacımız olduğunda onu kullanabilmektir.
Çigongun ilk prensibi sakin ve rahat olmaktır. Bu çok basit prensip pek çok insana çok zor gelebilir, çünkü hayat görüşünüzü değiştirmeniz gerekebilir. Batı, başımıza kötü birşey geldiğinde etkiye tepki vermemizi öğretir. Bunun yerine rahat ve sakin olup durumu daha açık bir şekilde değerlendirebiliriz. Vücudumuz rahat ve sakin olursa zihnimiz de sakin düşünür ve doğru kararlar alır.
Pek çok insan buna katılmayabilir ve harekete geçmeden durmanın yanlış olduğunu düşünebilir. Fakat Daoism der ki:"Değişen herşeye karşı durağanlığı kullanın". Hareketsizlik aslında bir harekete geçme türüdür. Üzgün yada kızgın olduğumuzda bunun hıncını başkasından çıkarabilirz, bu da o insanın da tepki vermesine ve harekete geçmesine neden olacaktır ve onun tepkisi bizim daha da üzülmemize neden olacaktır. Tüm bunların nedeni sonuçlarını düşünmeden duygusal davrandığımız içindir. Her zaman rahat ve sakin kalmalıyız. Çigong'Un felsefesi budur.
Bırak gitsin!
Başarılı bir işadamı kanser olduğunu öğrenmiş. Doktorlar sadece 6 ayı kaldığını söylemişler. Adam Budizme meraklıymış. İşi gücü bırakıp Budizme daha çok yönelmiş.
Budist öğretide şu presipleri öğrenmiş:"Hiçbirşey isteme, inat etme, hiçbirşeyi sınıflandırma" (yani hiç birşey yada kimse bir diğerinden daha iyi değildir). Bu prensipleri takip eden adam daha rahat ve boşverci olmuş. Zihni sakinleşmiş ve bütün endişeleri kaybolmaya başlamış. Hatta ilaç almayı da kesmiş. 6 ay sonra tekrar doktoruna gittiğinde, doktoru şaşkınlıkla karşılamış. Kanserli hücreler büyük ölçüde yok olmuş. 1 sene sonra da tamamen yok olmuşlar.
Bu bir mucize değil. İnsanlar kanser olduklarında bunun nedeni vücutlarında alışık olmadık anormal bir şeylerin değişmesidir. Normale dönmek istediğinizde tek yapmanız gereken vücudunuzun bu sefer alışık olmaya başladığı kanserli durumu tersine çevirip vücutta tekrar bir değişiklik yaratmaktır.
Kanserli adam stresinden ve endişelerinden tamamen arındığı zaman, daha sağlıklı beslenmeye ve düşünmeye başladı. Tutmak yerine bırakmayı öğrendi. Kıskançlık, endişe, öfke, hazmedememe, affedememe, kibir, ego gibi şeyleri içimizde ne kadar tutmaya başlarsak daha stresli ve sağlıksız bir yaşama doğru yol alırız. Stres vücudun normal şekilde fonksiyonlarını yerine getirmesini engeller ve iç organlar yeterinde Çi enerjisinden mahrum kaldığı için de hastalıklar kapımızı çalar.
Kanserli adamın öğrendiği bir başka önemli nokta ise diğer insanlara yardım etmek olmuş. Bu şekilde kafasını meşgul eden kendi endişelerini unutmuş. Aslında bu da bir etki tepki olayı. Diğerlerine yardım edince iyi hissederiz ve iyi hissedince de vucudumuz ona göre hareket eder, hastalıklar vucudumuzu terketmeye başlar çünkü artık bu vücuda ait değillerdir.
Kanser günümüz toplumunda gitgide artıyor. Eskiden yaşlılarımızda görülen bu hastalık artık çok genç yaşlarda insanlarımızda görülmeye başladı. Hayatımızda çok fazla radyasyon, uydu, baz istasyonu, cep telefonu, bilgisayar ve televizyon var. Yediğimiz gıdalar artık doğal değil, genetik olarak çok fazla oynanmış ve besin değerleri nerdeyse yok denecek kadar az. Hergün kirliliğe maruz kalıyoruz. Egsoz kokuları, baca dumanları, evlerimizde kullandığımız deterjanların kimyasalları, içtiğimiz damacana sular bizi yavaş yavaş zehirliyor. Diyet ve detoks toksinlerden arınmamıza yardımcı olabilir ama hastalıklarla mücadele etmemizde bize yardımcı olacak Çi'yi güçlendirmeyecektir. Çi ne kadar çok ve güçlü olursa bağışıklık sistemimiz o kadar kuvvetli olur.
İnsan icadı teknoloji doğadaki kansere benzer. Doğal olmayan şeylere dur diyebilirsek, soluduğumuz havanın kalitesi artacak, toprak kendini kısa sürede toparlayacak ve akan suların hepsi saf ve temiz olacaktır. Tüm ağaçlar, hayvanlar ve insanlar daha sağlıklı olacaktır. Eski insanların 100 yaşlarına kadar yaşamalarının nedeni doğaya karşı gelmek yerine doğaya uyum sağlayıp sade yaşamak olmuştur. Güne güneşin doğmasıyla erken başlayıp, gün batımında da yatmaya gitmişlerdir. Doğanın dışında yaşamayı denememişlerdir.
Yaşadığım Dalyan çok yeşil ve sulak bir yer. Manzaraları ve sakinliği inanılmaz. Misafirlerim geldiğinde gezdiririm. Hayretler içinde kalırlar. Yaşadıklarını, doğayı, yedikleri doğal köy ürünlerini anlata anlata bitiremezler. Halbuki ait oldukları yer doğanın ta kendisidir ve ait oldukları yere geldikleri için mutlu olduklarını bilmezler. Ve malesef tatilleri bitince, yine içinde 60-70 kişinin yaşadığı, karşı komşusuna selam vermeyen, kimsenin kimseyi tanımadığı taş duvarlar arasındaki apartman hayatına geri dönerler.
Batı toplumundaki pazarlama dehası pekçok çok satan kitap evrenden isteyin deyip durur. Halbuki Çigong felsefesi ile ne kadar az isterseniz o kadar çok şey elde edersiniz, çünkü istekleriniz azalıp mütevazileştikçe zihniniz daha rahat edecek ve daha iyi bir insan olmayı başaracaksınız.
100 yaşına kadar yaşamamız gerekmiyor ama yaşadığımız kadarını en sağlıklı, en doğal ve en huzurlu şekilde geçirmemiz bize bağlı. Kendimizi, etrafımızdaki herşeyi ve tabiatı koşulsuz sevmek üzere...
Sevgi ve Çi içinizde olsun.
Eğer Çigong formlarını ve meditasyonlarını hergün düzenli yapıyorsanız, sağlıklı bir yaşamınız olur. Lakin, hayatınızda travmatik bazı olaylar meydana gelirse (örneğin işinizi kaybetmek, yakınınızı kaybetmek, finansal çöküş vb) o zaman dengenizi kaybedebilirsiniz. Bu da hasta olmanıza yada depresyona girmenize neden olabilir ve arkasından şunu sorabilrsiniz: "E hergün düzenli Çigong yapıyorum, neden hasta oldum?". Bunun nedeni tek taraflı, sadece harici Çigong yapıyor olmanız ve Çigong felsefesini tam olarak yerine getirmemenizdir. Hareketleriniz ne kadar kusursuz ve estetik olursa olsun, yada saatlerce meditatasyon yapıyor olun, Çigong felsefesini tam olarak anlamamışsınız demektir. Çikong'u kalpten yapmak çok önemlidir. Bu tıpkı televizyondaki süpermodellere benzer. Herkes onların çok güzel olduklarını düşünür ama aslında sağlıkları çok da yerinde değildir.
Çigongun arkasında yatan felsefeyi anlamak için, hayatın inişli çıkışlı olduğunu kabul etmemiz gerekir. İyi zamanları Çigong olmadan da rahatlıkla atlatabiliriz, mühim olan ihtiyacımız olduğunda onu kullanabilmektir.
Çigongun ilk prensibi sakin ve rahat olmaktır. Bu çok basit prensip pek çok insana çok zor gelebilir, çünkü hayat görüşünüzü değiştirmeniz gerekebilir. Batı, başımıza kötü birşey geldiğinde etkiye tepki vermemizi öğretir. Bunun yerine rahat ve sakin olup durumu daha açık bir şekilde değerlendirebiliriz. Vücudumuz rahat ve sakin olursa zihnimiz de sakin düşünür ve doğru kararlar alır.
Pek çok insan buna katılmayabilir ve harekete geçmeden durmanın yanlış olduğunu düşünebilir. Fakat Daoism der ki:"Değişen herşeye karşı durağanlığı kullanın". Hareketsizlik aslında bir harekete geçme türüdür. Üzgün yada kızgın olduğumuzda bunun hıncını başkasından çıkarabilirz, bu da o insanın da tepki vermesine ve harekete geçmesine neden olacaktır ve onun tepkisi bizim daha da üzülmemize neden olacaktır. Tüm bunların nedeni sonuçlarını düşünmeden duygusal davrandığımız içindir. Her zaman rahat ve sakin kalmalıyız. Çigong'Un felsefesi budur.
Bırak gitsin!
Başarılı bir işadamı kanser olduğunu öğrenmiş. Doktorlar sadece 6 ayı kaldığını söylemişler. Adam Budizme meraklıymış. İşi gücü bırakıp Budizme daha çok yönelmiş.
Budist öğretide şu presipleri öğrenmiş:"Hiçbirşey isteme, inat etme, hiçbirşeyi sınıflandırma" (yani hiç birşey yada kimse bir diğerinden daha iyi değildir). Bu prensipleri takip eden adam daha rahat ve boşverci olmuş. Zihni sakinleşmiş ve bütün endişeleri kaybolmaya başlamış. Hatta ilaç almayı da kesmiş. 6 ay sonra tekrar doktoruna gittiğinde, doktoru şaşkınlıkla karşılamış. Kanserli hücreler büyük ölçüde yok olmuş. 1 sene sonra da tamamen yok olmuşlar.
Bu bir mucize değil. İnsanlar kanser olduklarında bunun nedeni vücutlarında alışık olmadık anormal bir şeylerin değişmesidir. Normale dönmek istediğinizde tek yapmanız gereken vücudunuzun bu sefer alışık olmaya başladığı kanserli durumu tersine çevirip vücutta tekrar bir değişiklik yaratmaktır.
Kanserli adam stresinden ve endişelerinden tamamen arındığı zaman, daha sağlıklı beslenmeye ve düşünmeye başladı. Tutmak yerine bırakmayı öğrendi. Kıskançlık, endişe, öfke, hazmedememe, affedememe, kibir, ego gibi şeyleri içimizde ne kadar tutmaya başlarsak daha stresli ve sağlıksız bir yaşama doğru yol alırız. Stres vücudun normal şekilde fonksiyonlarını yerine getirmesini engeller ve iç organlar yeterinde Çi enerjisinden mahrum kaldığı için de hastalıklar kapımızı çalar.
Kanserli adamın öğrendiği bir başka önemli nokta ise diğer insanlara yardım etmek olmuş. Bu şekilde kafasını meşgul eden kendi endişelerini unutmuş. Aslında bu da bir etki tepki olayı. Diğerlerine yardım edince iyi hissederiz ve iyi hissedince de vucudumuz ona göre hareket eder, hastalıklar vucudumuzu terketmeye başlar çünkü artık bu vücuda ait değillerdir.
Kanser günümüz toplumunda gitgide artıyor. Eskiden yaşlılarımızda görülen bu hastalık artık çok genç yaşlarda insanlarımızda görülmeye başladı. Hayatımızda çok fazla radyasyon, uydu, baz istasyonu, cep telefonu, bilgisayar ve televizyon var. Yediğimiz gıdalar artık doğal değil, genetik olarak çok fazla oynanmış ve besin değerleri nerdeyse yok denecek kadar az. Hergün kirliliğe maruz kalıyoruz. Egsoz kokuları, baca dumanları, evlerimizde kullandığımız deterjanların kimyasalları, içtiğimiz damacana sular bizi yavaş yavaş zehirliyor. Diyet ve detoks toksinlerden arınmamıza yardımcı olabilir ama hastalıklarla mücadele etmemizde bize yardımcı olacak Çi'yi güçlendirmeyecektir. Çi ne kadar çok ve güçlü olursa bağışıklık sistemimiz o kadar kuvvetli olur.
İnsan icadı teknoloji doğadaki kansere benzer. Doğal olmayan şeylere dur diyebilirsek, soluduğumuz havanın kalitesi artacak, toprak kendini kısa sürede toparlayacak ve akan suların hepsi saf ve temiz olacaktır. Tüm ağaçlar, hayvanlar ve insanlar daha sağlıklı olacaktır. Eski insanların 100 yaşlarına kadar yaşamalarının nedeni doğaya karşı gelmek yerine doğaya uyum sağlayıp sade yaşamak olmuştur. Güne güneşin doğmasıyla erken başlayıp, gün batımında da yatmaya gitmişlerdir. Doğanın dışında yaşamayı denememişlerdir.
Yaşadığım Dalyan çok yeşil ve sulak bir yer. Manzaraları ve sakinliği inanılmaz. Misafirlerim geldiğinde gezdiririm. Hayretler içinde kalırlar. Yaşadıklarını, doğayı, yedikleri doğal köy ürünlerini anlata anlata bitiremezler. Halbuki ait oldukları yer doğanın ta kendisidir ve ait oldukları yere geldikleri için mutlu olduklarını bilmezler. Ve malesef tatilleri bitince, yine içinde 60-70 kişinin yaşadığı, karşı komşusuna selam vermeyen, kimsenin kimseyi tanımadığı taş duvarlar arasındaki apartman hayatına geri dönerler.
Batı toplumundaki pazarlama dehası pekçok çok satan kitap evrenden isteyin deyip durur. Halbuki Çigong felsefesi ile ne kadar az isterseniz o kadar çok şey elde edersiniz, çünkü istekleriniz azalıp mütevazileştikçe zihniniz daha rahat edecek ve daha iyi bir insan olmayı başaracaksınız.
100 yaşına kadar yaşamamız gerekmiyor ama yaşadığımız kadarını en sağlıklı, en doğal ve en huzurlu şekilde geçirmemiz bize bağlı. Kendimizi, etrafımızdaki herşeyi ve tabiatı koşulsuz sevmek üzere...
Sevgi ve Çi içinizde olsun.
Qigong – Mucizevi Çin Tedavi Yöntemi
Herşey internette bir video seyretmemle başladı.
Olay Çin’de yer alan "İlaçsız Tedavi Merkezi" denen yerde geçiyor. Mesanesinde 7 cm'den büyük kanserli tümör olan bir kadın var. Batı tıppı bizim yapabileceğimiz birşey yok deyip yardımcı olamayacaklarını söylemişler. Kadın onlar gibi düşünmeyen ve hastalıklara farklı bir bakış açısı olan Çin'deki bu merkeze gelmiş. Merkezde kadın ultrasona bağlanıyor. Monitörun yarısında kanserli tümör görüntüsü sabitleniyor. Diğer yarısında gerçek zamanlı olarak izlenmeye devam ediyor. Odaya 3 adet Qigong uygulayıcısı giriyor. Bu 3 uygulayıcı kalplerinde derin bir şekilde kadının zaten iyileşmiş olduğu hissini yaratarak enerji vermeye başlıyorlar. Ve inanılmaz bir şekilde ultrason monitörunde kadının tümörü 3 dakikadan kısa bir süre içinde küçülerek yok oluyor. Bu kadın uyanık, anestezi yada ilaç filan almamış, herşeyin farkında bir şekilde yatıyor. Sadece işleyişin yararlı olacağına inancı var. Bu 3 uygulayıcının yaptığı tek şey kendi vucutlarında bu kadının çoktan iyileşmiş olduğu hissini yaratmaları. Uygulama esnasında uygulayıcılar sihirli sayılabilecek bir kelime kullanıyorlar. Kelimeler, küçüklüğümüzde annelerimiz bizler düşüp yaralandığımız yada çocukluk tabiriyle "uf" olduğumuz zaman, yanımıza gelip acıyan yere ellerini koyup, "geçti, geçti" demelerini andıran bir anlama sahip. Sahiden de annelerimizin kalpten gelen bu dilekleriyle acıyan yerimiz şıp diye geçiverirdi. İşin aslında ise bu kelimelerin sihirle alakası yok. Bu herhangi bir kelime de olabilirdi ama onlar sadece bunu seçmişler. Sadece bahsettiğim hissi yaratabilmek için. Tıpkı annelerimiz gibi... Uygulayıcıların yaptığı şey hastalığın iyileşmesini istemek yada temenni etmek değil. Zihinlerinde ve kalplerinde kadının çoktan iyileşmiş olduğu bir alandan geri gelip kadını iyileştiriyorlar. Olmak üzere olan, olacak olan, olması istenen bir olaydan değil de, çoktan olmuş olan bir olaydan bahsediyoruz. "Sen iyileşiyorsun, hastalık vucudunu terkediyor, iyileşeceksin", hatta "sen iyisin" bile demiyorlar, "sen çoktan iyileştin!" diyorlar.
Peki bu kadın onu iyileştiren uygulayıcılar olmadan da iyileşebilir miydi?
Elbette. Sadece insan evladı olarak hepimiz, hayatımız boyunca etrafımızda bizi destekleyen, arka çıkan birilerine ihtiyaç duymuşuzdur. Kadın bu desteği alarak ve buna inanarak kendi kendini iyileştirme sürecini hızlandırmış oldu.
Evet bu videoyu seyrettim. Çok etkilendim. Günlerce araştırıp bu ilaçsız tedavi merkezinin grandmaster'larından birine ulaşmayı başardım. Yazıştım, çiziştim ve kabul görünce atlayıp Çin’e gittim. Beni grandmaster'a götürmek üzere şanşıma İngilizce bilen bir master karşıladı. Sonradan öğrendiğim ise bu masterın, Qigong öğretisini Çin sınırları dışına taşımakla görevlendirilen ilk ve çok değerli bir master olduğu idi. Ben videolarda bahsi geçen binlerce kişinin yer aldığı "ilaçsız hastane"ye gideceğimizi umuyordum, ama onun yerine bu master ve grandmaster beni evlerinde ağırladılar ve eğitim boyunca ilaçsız tedavi merkezinin hikayesini dinleme fırsatı buldum.
İlaçsız tedavi merkezinin kurucusu Dr Pang Ming. Geleneksel Çin Tıbbı her ne kadar yüzyıllar öncesine dayansa da, Qigong tarzı şifa öğretileri sadece hanedanlık içerisinde kullanılan, gizli bilgi olarak saklanan öğretilermiş. Dr Ming bunu ilk defa halka açan insanlardan biri olmuş. Insanları tedavi etmek yerine, onlara kendi kendilerini nasıl tedavi edebileceklerini öğretmeye başlamış ve bu tedavi merkezini açmış. Kanser, tümör, felç, artirit, romatizma, görme ve duyma bozuluğu vb pek çok hastalık bu merkezde tedavi edilmeye başlamış. Rejim değişikliği esnasında, Çin'de eski Çin'e ait ne varsa yasaklanınca, Qigong ve bu tedavi merkezi de nasibini almış. Sonra tekrar komunizm gelince Qigong tekrar revaçta olmuş. Bu tedavi merkezine ve Dr Ming'e olan ilgi o kadar artmış ki, uygulayıcı sayısı yüzlerden binlere, binlerden yüzbinlere, derken 10 milyonlara çıkmış. Şu anda tüm dünyada 20 milyondan fazla Qigong uygulayıcısı olduğu söyleniyor. Sayı bu kadar artınca, bu sefer devlet bu büyümeyi potansiyel bir risk olarak görüp merkezi kapatma kararı almış. Bu yüzden, grandmasterlardan biraz özel, biraz da gizli olarak bu eğitimi aldım. Eğitim günde 8 saatten 3 ay sürdü. Sonunda ben de bir Qigong öğreticisi oldum. Bu eğitimin ardından bununla çok ilintili olan Taichi Quan ve Taichi Qigong eğitimlerini de aldım.
Qigong bir sanat mı, yoksa bir bilim mi?
Çinlilere göre ikisi birden.
Qigong bir sanat, çünkü duruş, hareket ve nefes alma tekniklerinin kusursuz bir kombinasyonu. Yine Qigong bir sanat çünkü düzenli pratik yapmanın sonucu elde edilen bir beceri.
Qigong bir bilim, çünkü asırlardan beri uygulanan, test edilip onaylanmış bir metod. Batı biliminin standartlarına göre de ölçülebilir, istatistikleri tutulabilir, çoğaltılabilir ve birden fazla örnek üzerinde uygulanabilir.
Batı tıbbını doğu tıbbından ayıran pek çok özellik vardır. Batı daha çok etki-tepki, neden-sonuç prensibiyle ilgilenir. Doğu ise sonuçlara bakar. Örneğin, bilardo toplarını düşünün. Batı bilimi, A topu B topuna çarpar, B topu hareket kazanır der. Aynı mantıkla, çok yersem (neden) kilo alırım (sonuç) sonucunu türetir. Doğu tıbbı ise topların birbrine çarpmasını zincirleme bir reaksiyon olarak görür, olayları birbirinden ayırmaz, çünkü evrende herşey birbirine bağlıdır. Farklı neden ve sonuçlar zihnin yarattığı illuzyonlardır. Qigong masterlarına göre yaşam değişim ve ilişkilerden ibarettir. Bu yüzden toplara yaklaşımı: "nasıl hareket ettiklerini boşver, 8 topu da deliklere sokmaya çalış yeter" şeklindedir.
Geleneksel Çin, terorilerle uğraşmak yerine, çoktan sonuç elde edilmiş ve aşikar bir şekilde çalışır halde olan şeylerin kullanımına önem verir. Hastanın başına gelen doktor, yapılması gereken çok bariz bir çözüm için bile hastaya ve yakınlarına onlarca gereksiz soru sorar. Batı bazen en basit şeyleri çok komplike hale getirmede ustadır. Doğu basit ve etkili olanı uygular. Teori sonradan da gelebilir. Qigong uygulayıcısı en önemli şeyin düzenli pratik olduğunu bilir. Qigong pratiği yapmadan Qi'nin ne olduğunu nasıl anlayabilirsiniz ki? Bazen en yararlı kitap, kendi deneyimleriniz sonucu elde edeceğiniz kendi not defterinizdir.
Peki nedir bu Qigong?
Qi "yaşam enerjisi" demektir. Dünyanın kendisi bile hareket eden, değişime uğrayan, nefes alan ve Qi ile hayat bulan bir canlıdır. Insanlar doğanın bir parçası olarak dünyanın geri kalanı ile birlikte Qi'yi paylaşır.
Gong ise "çalışmak" veya "azim ve pratik sonucu elde edilen faydalar" demektir.
Qigong, bu doğrultuda yaşam enerjisi ile çalışmak anlamına geliyor. Daha doğrusu sağlıklı kalmak için yapılan egzersizler diyebiliriz. Qigong kendi kendini iyileştirme egzersizlerinden ve meditasyondan oluşan bir sistemdir. Asırlara dayanan bu sistem şifa duruşu, iyileştirme hareketi, kendi kendine uygulanan masaj, nefes teknikleri ve meditasyondan ibarettir. Tüm bu metodlar yoluyla Qi vucutta toplanıp biriktirilir.
Günümüz batı toplumunda, yukarıdakinin aksine enerjinin sürekli heba edilmesi revaçtadır. Ne kadar enerji harcarsan o kadar mutlu olacağını sanarsın. Gündüz deli gibi çalışırsın. Öğle yemeğini bile alelacele masa başında yersin. Dışarı çıksan bile teknoloji yanındadır, bir yandan yemek yer, bir yandan emaillerine bakarsın, telefon gelir yarım bırakıp kalkarsın. Akşam spora gidersin. Orda da piskopat hocaların programları doğrultsunda saatlerce koşar, ağırlıkların altına yatarsın. Akşamın bir vakti spordan çıkar, hiç yenmemesi gereken bir vakitte internetten sipariş ettiğin sağlıksız yemekleri ölesiye yersin. Haftasonları yaklaşınca bunun yerini Taksim’e inmek alır. İçkili miçkili yenen yemekten sonra gecede 3-4 yer değiştirilerek alemlere akılır. Sabaha karşı çorbacıda yada kokoreçcide noktalan günün ardından pelte gibi yatağa yatarsın. Bütün bu yaşam tarzında enerjiyi depolama diye birşey yoktur. Aksine sürekli boşa harcama vardır. Yerine konmayan enerji yüzünden de sürekli yorgun, stresli, agresif bir toplum yaratılır.
Qigong beden ve zihin sağlığını koruyan kombine bir sistemdir. Beden rahatladığı zaman zihin de rahatlar. Her hareketin tekamul ettiği bir organ ve bölge vardır. Beyinden böbreklere,heryer Qigongun koruması altındadır. Bu yüzden gün boyu kaybedilen enerjinin yerini Qi doldurur. Depolanan Qi hiçbir zaman heba olmaz. Fazlası zarar getirmez.
Batı toplumu sağlıklı olmak için ilaç alır, vitamin içer yada yüksek kalorili besinler tüketir. Zamanla vücut daha fazlasını alamayacak şekilde bu şeyler tarafından doldurulur (bir kısmı zaten vücutta mevcuttur) ve bir süre sonra vücut bunlara bağımlı hale gelir. Sonuç olarak, bunlardan bir yada birkaçını almaz ise vücut yorgun ve zayıf düşer. Fonksiyonlarını yerine getiremez ve kendi enerjisini üretemez hale gelir. Farklı ilaç ve uzman doktor arayışları sürekli devam eder, ta ki elde hiç birşey ve hiç kimse kalmayıncaya kadar. Sağlıklı olmak ve hastalıkları iyileştirmek için denenen ne kadar da hüzünlü bir yol!
Batı mutfağında balık sofraya kılçıksız gelir. Nedeni kılçık çıkarmakla uğraşmayalım diye hayatı kolaylaştırmaktır. Modern toplumda pek çok şey isteklerimize kolay yoldan ulaşabilmek için hayatı kolaylaştırmak üzere tasarlanır. Doğadan uzaklaştıkça da doğal ve orijinal yaşam biçimini de gittikçe kaybediyoruz. Kılçığa gelince: kılçığın balıktaki bütün besinin özünü taşıdığını biliyor muydunuz? Çinliler bu yüzden kılçığını sıyırarak ve iliğini emerek balığı yerler.
Çin bildiğiniz ve tahmin edeceğiniz üzere çok kalabalık bir yer. Dolaşırken erken kalkayım da gezilecek yerlere vaktinde gideyim dedim. Bütün parklar, abartmıyorum, 40-50 kişilik insan guruplarıyla doluydu ve hepsi Qigong ve Taichi yapıyorlardı. Akşam dönerken de yine grup grup insanların yalnız parklarda değil buldukları her boş meydanda bu hareketleri yaptığına şahit oldum. Bizim yaşlılarımızın ise "ay az ömrüm kaldı, bir ayağım çukurda, gelin kuyumu kazıyor, evlatlar hayırsız, hastalık hastasıyım" şeklinde ölümü bekler halleri gözümün önüne geldi ve çok üzüldüm. Bunu değiştirmek için azim yapmaya karar verdim.
İnsanlar yaşımı söylediğimde şaşırır. Bir çoğu 5-10 yaş daha genç göründüğümü söyler. Uzun süre görmeyenler bile ne kadar zayıfladığımı ve bir o kadar da gençleştiğimi söyler. Sevindirici bir şey tabi. Bunların hepsini düzenli yaptığım Qigong'a borçluyum.
Qigong öncelikle vücudu sağlıklı ve kuvvetli yapar. Günlük yaşam için daha fazla enerjiniz vardır. Qigong doğayla uyum içinde çalışarak evrensel ritmi yakalayarak vücudu normal haline geri getirir. Birkaç aylık çalışma sonucunda ise gözle görülür değişiklikler görürsünüz. Daha sağlıklı, daha enerjik, daha gençleşmiş, daha güzelleşmiş, daha pozitif, daha zeki, daha başarılı, daha hayat dolu, hatta daha seksi!.. Kozmetiklere veda edin, zira cildiniz her zamankinden daha canlı, daha yumuşak ve pürüzsüz olacak, çünkü vucudunuz daha fazla doğal yağ üreterek cildinizi besleyecek. Artirit, romatizma ve benzeri kemik ve eklem sorunlarınız, bel, boyun, sırt problemleriniz, geçmeyen baş ağrılarınız, bozuk kan dolaşımı, sindirim bozuklukları, depresyon, şeker, yorgunluk hissi, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları, mide problemleri, tüm iç organlarınızda mevcut olan hastalıklarınız ve vücüdunuzda vedalaşmak istediğiniz her türlü sorun için siz de Qigong egzersizlerini yapmaya başlayın.
Dünya şu anda barış içinde yaşanacak bir yer olmayabilir, ama siz kendi içinizde barış dolu yaşamak için elinizden geleni yapmaya başlayın.
Olay Çin’de yer alan "İlaçsız Tedavi Merkezi" denen yerde geçiyor. Mesanesinde 7 cm'den büyük kanserli tümör olan bir kadın var. Batı tıppı bizim yapabileceğimiz birşey yok deyip yardımcı olamayacaklarını söylemişler. Kadın onlar gibi düşünmeyen ve hastalıklara farklı bir bakış açısı olan Çin'deki bu merkeze gelmiş. Merkezde kadın ultrasona bağlanıyor. Monitörun yarısında kanserli tümör görüntüsü sabitleniyor. Diğer yarısında gerçek zamanlı olarak izlenmeye devam ediyor. Odaya 3 adet Qigong uygulayıcısı giriyor. Bu 3 uygulayıcı kalplerinde derin bir şekilde kadının zaten iyileşmiş olduğu hissini yaratarak enerji vermeye başlıyorlar. Ve inanılmaz bir şekilde ultrason monitörunde kadının tümörü 3 dakikadan kısa bir süre içinde küçülerek yok oluyor. Bu kadın uyanık, anestezi yada ilaç filan almamış, herşeyin farkında bir şekilde yatıyor. Sadece işleyişin yararlı olacağına inancı var. Bu 3 uygulayıcının yaptığı tek şey kendi vucutlarında bu kadının çoktan iyileşmiş olduğu hissini yaratmaları. Uygulama esnasında uygulayıcılar sihirli sayılabilecek bir kelime kullanıyorlar. Kelimeler, küçüklüğümüzde annelerimiz bizler düşüp yaralandığımız yada çocukluk tabiriyle "uf" olduğumuz zaman, yanımıza gelip acıyan yere ellerini koyup, "geçti, geçti" demelerini andıran bir anlama sahip. Sahiden de annelerimizin kalpten gelen bu dilekleriyle acıyan yerimiz şıp diye geçiverirdi. İşin aslında ise bu kelimelerin sihirle alakası yok. Bu herhangi bir kelime de olabilirdi ama onlar sadece bunu seçmişler. Sadece bahsettiğim hissi yaratabilmek için. Tıpkı annelerimiz gibi... Uygulayıcıların yaptığı şey hastalığın iyileşmesini istemek yada temenni etmek değil. Zihinlerinde ve kalplerinde kadının çoktan iyileşmiş olduğu bir alandan geri gelip kadını iyileştiriyorlar. Olmak üzere olan, olacak olan, olması istenen bir olaydan değil de, çoktan olmuş olan bir olaydan bahsediyoruz. "Sen iyileşiyorsun, hastalık vucudunu terkediyor, iyileşeceksin", hatta "sen iyisin" bile demiyorlar, "sen çoktan iyileştin!" diyorlar.
Peki bu kadın onu iyileştiren uygulayıcılar olmadan da iyileşebilir miydi?
Elbette. Sadece insan evladı olarak hepimiz, hayatımız boyunca etrafımızda bizi destekleyen, arka çıkan birilerine ihtiyaç duymuşuzdur. Kadın bu desteği alarak ve buna inanarak kendi kendini iyileştirme sürecini hızlandırmış oldu.
Evet bu videoyu seyrettim. Çok etkilendim. Günlerce araştırıp bu ilaçsız tedavi merkezinin grandmaster'larından birine ulaşmayı başardım. Yazıştım, çiziştim ve kabul görünce atlayıp Çin’e gittim. Beni grandmaster'a götürmek üzere şanşıma İngilizce bilen bir master karşıladı. Sonradan öğrendiğim ise bu masterın, Qigong öğretisini Çin sınırları dışına taşımakla görevlendirilen ilk ve çok değerli bir master olduğu idi. Ben videolarda bahsi geçen binlerce kişinin yer aldığı "ilaçsız hastane"ye gideceğimizi umuyordum, ama onun yerine bu master ve grandmaster beni evlerinde ağırladılar ve eğitim boyunca ilaçsız tedavi merkezinin hikayesini dinleme fırsatı buldum.
İlaçsız tedavi merkezinin kurucusu Dr Pang Ming. Geleneksel Çin Tıbbı her ne kadar yüzyıllar öncesine dayansa da, Qigong tarzı şifa öğretileri sadece hanedanlık içerisinde kullanılan, gizli bilgi olarak saklanan öğretilermiş. Dr Ming bunu ilk defa halka açan insanlardan biri olmuş. Insanları tedavi etmek yerine, onlara kendi kendilerini nasıl tedavi edebileceklerini öğretmeye başlamış ve bu tedavi merkezini açmış. Kanser, tümör, felç, artirit, romatizma, görme ve duyma bozuluğu vb pek çok hastalık bu merkezde tedavi edilmeye başlamış. Rejim değişikliği esnasında, Çin'de eski Çin'e ait ne varsa yasaklanınca, Qigong ve bu tedavi merkezi de nasibini almış. Sonra tekrar komunizm gelince Qigong tekrar revaçta olmuş. Bu tedavi merkezine ve Dr Ming'e olan ilgi o kadar artmış ki, uygulayıcı sayısı yüzlerden binlere, binlerden yüzbinlere, derken 10 milyonlara çıkmış. Şu anda tüm dünyada 20 milyondan fazla Qigong uygulayıcısı olduğu söyleniyor. Sayı bu kadar artınca, bu sefer devlet bu büyümeyi potansiyel bir risk olarak görüp merkezi kapatma kararı almış. Bu yüzden, grandmasterlardan biraz özel, biraz da gizli olarak bu eğitimi aldım. Eğitim günde 8 saatten 3 ay sürdü. Sonunda ben de bir Qigong öğreticisi oldum. Bu eğitimin ardından bununla çok ilintili olan Taichi Quan ve Taichi Qigong eğitimlerini de aldım.
Qigong bir sanat mı, yoksa bir bilim mi?
Çinlilere göre ikisi birden.
Qigong bir sanat, çünkü duruş, hareket ve nefes alma tekniklerinin kusursuz bir kombinasyonu. Yine Qigong bir sanat çünkü düzenli pratik yapmanın sonucu elde edilen bir beceri.
Qigong bir bilim, çünkü asırlardan beri uygulanan, test edilip onaylanmış bir metod. Batı biliminin standartlarına göre de ölçülebilir, istatistikleri tutulabilir, çoğaltılabilir ve birden fazla örnek üzerinde uygulanabilir.
Batı tıbbını doğu tıbbından ayıran pek çok özellik vardır. Batı daha çok etki-tepki, neden-sonuç prensibiyle ilgilenir. Doğu ise sonuçlara bakar. Örneğin, bilardo toplarını düşünün. Batı bilimi, A topu B topuna çarpar, B topu hareket kazanır der. Aynı mantıkla, çok yersem (neden) kilo alırım (sonuç) sonucunu türetir. Doğu tıbbı ise topların birbrine çarpmasını zincirleme bir reaksiyon olarak görür, olayları birbirinden ayırmaz, çünkü evrende herşey birbirine bağlıdır. Farklı neden ve sonuçlar zihnin yarattığı illuzyonlardır. Qigong masterlarına göre yaşam değişim ve ilişkilerden ibarettir. Bu yüzden toplara yaklaşımı: "nasıl hareket ettiklerini boşver, 8 topu da deliklere sokmaya çalış yeter" şeklindedir.
Geleneksel Çin, terorilerle uğraşmak yerine, çoktan sonuç elde edilmiş ve aşikar bir şekilde çalışır halde olan şeylerin kullanımına önem verir. Hastanın başına gelen doktor, yapılması gereken çok bariz bir çözüm için bile hastaya ve yakınlarına onlarca gereksiz soru sorar. Batı bazen en basit şeyleri çok komplike hale getirmede ustadır. Doğu basit ve etkili olanı uygular. Teori sonradan da gelebilir. Qigong uygulayıcısı en önemli şeyin düzenli pratik olduğunu bilir. Qigong pratiği yapmadan Qi'nin ne olduğunu nasıl anlayabilirsiniz ki? Bazen en yararlı kitap, kendi deneyimleriniz sonucu elde edeceğiniz kendi not defterinizdir.
Peki nedir bu Qigong?
Qi "yaşam enerjisi" demektir. Dünyanın kendisi bile hareket eden, değişime uğrayan, nefes alan ve Qi ile hayat bulan bir canlıdır. Insanlar doğanın bir parçası olarak dünyanın geri kalanı ile birlikte Qi'yi paylaşır.
Gong ise "çalışmak" veya "azim ve pratik sonucu elde edilen faydalar" demektir.
Qigong, bu doğrultuda yaşam enerjisi ile çalışmak anlamına geliyor. Daha doğrusu sağlıklı kalmak için yapılan egzersizler diyebiliriz. Qigong kendi kendini iyileştirme egzersizlerinden ve meditasyondan oluşan bir sistemdir. Asırlara dayanan bu sistem şifa duruşu, iyileştirme hareketi, kendi kendine uygulanan masaj, nefes teknikleri ve meditasyondan ibarettir. Tüm bu metodlar yoluyla Qi vucutta toplanıp biriktirilir.
Günümüz batı toplumunda, yukarıdakinin aksine enerjinin sürekli heba edilmesi revaçtadır. Ne kadar enerji harcarsan o kadar mutlu olacağını sanarsın. Gündüz deli gibi çalışırsın. Öğle yemeğini bile alelacele masa başında yersin. Dışarı çıksan bile teknoloji yanındadır, bir yandan yemek yer, bir yandan emaillerine bakarsın, telefon gelir yarım bırakıp kalkarsın. Akşam spora gidersin. Orda da piskopat hocaların programları doğrultsunda saatlerce koşar, ağırlıkların altına yatarsın. Akşamın bir vakti spordan çıkar, hiç yenmemesi gereken bir vakitte internetten sipariş ettiğin sağlıksız yemekleri ölesiye yersin. Haftasonları yaklaşınca bunun yerini Taksim’e inmek alır. İçkili miçkili yenen yemekten sonra gecede 3-4 yer değiştirilerek alemlere akılır. Sabaha karşı çorbacıda yada kokoreçcide noktalan günün ardından pelte gibi yatağa yatarsın. Bütün bu yaşam tarzında enerjiyi depolama diye birşey yoktur. Aksine sürekli boşa harcama vardır. Yerine konmayan enerji yüzünden de sürekli yorgun, stresli, agresif bir toplum yaratılır.
Qigong beden ve zihin sağlığını koruyan kombine bir sistemdir. Beden rahatladığı zaman zihin de rahatlar. Her hareketin tekamul ettiği bir organ ve bölge vardır. Beyinden böbreklere,heryer Qigongun koruması altındadır. Bu yüzden gün boyu kaybedilen enerjinin yerini Qi doldurur. Depolanan Qi hiçbir zaman heba olmaz. Fazlası zarar getirmez.
Batı toplumu sağlıklı olmak için ilaç alır, vitamin içer yada yüksek kalorili besinler tüketir. Zamanla vücut daha fazlasını alamayacak şekilde bu şeyler tarafından doldurulur (bir kısmı zaten vücutta mevcuttur) ve bir süre sonra vücut bunlara bağımlı hale gelir. Sonuç olarak, bunlardan bir yada birkaçını almaz ise vücut yorgun ve zayıf düşer. Fonksiyonlarını yerine getiremez ve kendi enerjisini üretemez hale gelir. Farklı ilaç ve uzman doktor arayışları sürekli devam eder, ta ki elde hiç birşey ve hiç kimse kalmayıncaya kadar. Sağlıklı olmak ve hastalıkları iyileştirmek için denenen ne kadar da hüzünlü bir yol!
Batı mutfağında balık sofraya kılçıksız gelir. Nedeni kılçık çıkarmakla uğraşmayalım diye hayatı kolaylaştırmaktır. Modern toplumda pek çok şey isteklerimize kolay yoldan ulaşabilmek için hayatı kolaylaştırmak üzere tasarlanır. Doğadan uzaklaştıkça da doğal ve orijinal yaşam biçimini de gittikçe kaybediyoruz. Kılçığa gelince: kılçığın balıktaki bütün besinin özünü taşıdığını biliyor muydunuz? Çinliler bu yüzden kılçığını sıyırarak ve iliğini emerek balığı yerler.
Çin bildiğiniz ve tahmin edeceğiniz üzere çok kalabalık bir yer. Dolaşırken erken kalkayım da gezilecek yerlere vaktinde gideyim dedim. Bütün parklar, abartmıyorum, 40-50 kişilik insan guruplarıyla doluydu ve hepsi Qigong ve Taichi yapıyorlardı. Akşam dönerken de yine grup grup insanların yalnız parklarda değil buldukları her boş meydanda bu hareketleri yaptığına şahit oldum. Bizim yaşlılarımızın ise "ay az ömrüm kaldı, bir ayağım çukurda, gelin kuyumu kazıyor, evlatlar hayırsız, hastalık hastasıyım" şeklinde ölümü bekler halleri gözümün önüne geldi ve çok üzüldüm. Bunu değiştirmek için azim yapmaya karar verdim.
İnsanlar yaşımı söylediğimde şaşırır. Bir çoğu 5-10 yaş daha genç göründüğümü söyler. Uzun süre görmeyenler bile ne kadar zayıfladığımı ve bir o kadar da gençleştiğimi söyler. Sevindirici bir şey tabi. Bunların hepsini düzenli yaptığım Qigong'a borçluyum.
Qigong öncelikle vücudu sağlıklı ve kuvvetli yapar. Günlük yaşam için daha fazla enerjiniz vardır. Qigong doğayla uyum içinde çalışarak evrensel ritmi yakalayarak vücudu normal haline geri getirir. Birkaç aylık çalışma sonucunda ise gözle görülür değişiklikler görürsünüz. Daha sağlıklı, daha enerjik, daha gençleşmiş, daha güzelleşmiş, daha pozitif, daha zeki, daha başarılı, daha hayat dolu, hatta daha seksi!.. Kozmetiklere veda edin, zira cildiniz her zamankinden daha canlı, daha yumuşak ve pürüzsüz olacak, çünkü vucudunuz daha fazla doğal yağ üreterek cildinizi besleyecek. Artirit, romatizma ve benzeri kemik ve eklem sorunlarınız, bel, boyun, sırt problemleriniz, geçmeyen baş ağrılarınız, bozuk kan dolaşımı, sindirim bozuklukları, depresyon, şeker, yorgunluk hissi, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları, mide problemleri, tüm iç organlarınızda mevcut olan hastalıklarınız ve vücüdunuzda vedalaşmak istediğiniz her türlü sorun için siz de Qigong egzersizlerini yapmaya başlayın.
Dünya şu anda barış içinde yaşanacak bir yer olmayabilir, ama siz kendi içinizde barış dolu yaşamak için elinizden geleni yapmaya başlayın.
Etiketler:
çigong,
dr pang ming,
ersin ipek,
ilaçsız hastane,
medicineless hospital,
qigong,
taichi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)